Türkiye, kabuk değiştiriyor. Ekonomiden siyasete, sanattan diplomasiye tüm ilişkiler sorgulanıyor. Atılacak her adım strateji gerektiriyor. Her şey pamuk ipliğine bağlı. Bütün dünyanın gözü üzerimizde.
Açıkçası sınavdan geçiyoruz. Adına 'küreselleşme' diyorlar. İnanın bize küresel dünyanın şeffaflık ve gerçeklik algılaması çok başka...
Türkiye, AB yolculuğuna çıkmış. Ama AB'nin iki önemli mimarından birisi olan Fransa, Türkiye'yi AB trenine bindirmemek için her yolu deniyor. 2007 yılı nisan ayında yapılacak seçimlerde 'Ermeni Diasporasına' teslim olmuş. Türkiye'yi yargılamaya çalışıyor. Özgürlüğün ve demokrasinin beşiği Fransa, yükselen milliyetçilik karşısında havlu atıyor!!! Türkiye de, 2007 yılında iki önemli seçimle ciddi bir sınav verecek...
Türkiye'de de milliyetçilik yükselen değer. Başarıya ve ödüle hasret Türk insanı, tarihinde ilk kez Nobel Edebiyat Ödülü'nü kazandıran Orhan Pamuk'un başarısını buruk karşılıyor.
Orhan Pamuk, Sabah Kitap Editörü Figen Yanık'a, "Ödülümü almaya kızımla birlikte gideceğim" demiş. Babalar ve Oğulları bu ülkenin yaratıcılığını ve geleceğini simgeliyor.
İşin özü bu ödülle AB, "Biz, Türkiye'deki demokrat ve özgür düşünceyi, insan haklarını destekliyoruz" mesajını veriyor.
Türk insanının ise bir özelliği var. Gerilimle besleniyor, stresten iyi ders çıkartıyor. Fransa krizinde de böyle bir dersin çıkacağını düşünüyoruz.
Niye mi?
Gelin, 1998-2000 yılları arasındaki Türkiye-İtalya ilişkilerini bir hatırlayalım. Biz, İtalya'ya kaçan PKK'nın başı Abdullah Öcalan'ı vermeyen İtalya'ya çok kızmış, limon sandıkları üzerinde tepinmiştik. Ortalık birbirine girmişti. Sonuçta keskin sirke küpüne zarar veriyor. Türkiye de, İtalya da bu krizden iyi ders çıkardı.
2002 yılında Türkiye ile İtalya arasındaki dış ticaret hacmi 6.4 milyar dolar iken 2005 yılında 13.2 milyar doları buldu.
Yılın 7 ayı itibariyle dış ticaret hacmi 8.8 milyar dolara ulaştı.
Görünen o ki, yıl sonunda 15 milyar dolarlık bir dış ticaret hacmi yakalanacak.
İtalya bu verileriyle dış ticaretimizde Rusya'yı geride bırakıp ikinci sıraya yerleşmiş durumda.
Peki, ne oldu da İtalya ile ilişkilerimiz bu noktaya geldi?
Açıkçası her iki ülkenin yazarları, çizerleri, sanatçıları, işadamları, sivil toplum örgütleri birlikte yola çıktı.
Yıllarca Pirelli'nin CEO'luğunu yapmış Jusebbe Alberto Mocci, 150 yıldır Türkiye'de faaliyet gösteren Türkiye-İtalya Ticaret Odası Başkanı olarak, inanın büyükelçi gibi çalıştı. Finanstan, enerjiye, bankacılıktan sanayiye pek çok alanda Türk ve İtalyan şirketlerinin ortaklık yapmasına öncülük etti. Küçük ve orta ölçekli Türk ve İtalyan şirketlerinin birleşmesi için hâlâ büyük çaba harcıyor. Bunun ilk meyvesi Ferroli'nin Düzce'ye yapmış olduğu 30 milyon Euro'luk radyatör fabrikası yatırımı. Burada 300 kişi çalışıyor. Halen İtalya'nın en büyük enerji üreticileri ENEL ve EDISON enerji dağıtım özelleştirmeleri ile yakından ilgileniyor.
İlişkiler her geçen gün gelişiyor. İtalyan Hükümeti de Mocci'yi çabasından ötürü ödüllendirmeye karar vermiş. Mocci 15 Kasım'da İtalyan Devleti'nin verdiği 5 büyük nişandan birisi olan "Commendatore" ödülünü alacak. Commendatore, komutan demek.
Ancak Mocci de boş durmuyor. O da İtalyan şirketleri ile iyi evlilikler yapan Koç Holding'in Şeref Başkanı, yakın dostu Rahmi M. Koç'a sürpriz yapacak.
Koç Holding'in İtalyan Fiat ile başlayan yolculuğu bankacılıkta Unicredito ile devam ediyor.
İlişkiler sıcak...
İşte bu yüzden Türkİtalyan Ticaret Odası Rahmi Koç'a 72 kilo ağırlığında bir ödül verecek.
Ödül ne mi?
Yazmayalım,
Sonuçta Mocci komutanı, Koç, dev sürpriz ödülü alacak.