3 ülke, 3 öykü... Brezilya, Arjantin ve Türkiye. 3 ülke de yıllarca gelişmekte olan pazarlar kategorisinde aynı kaderi paylaştılar.
Aynı ligde yarıştılar. Brezilya ve Arjantin, ABD'nin arka bahçesinde futbolda devrim yaparken ekonomide yıllarca 'IMF kıskacı' altında geleceği aradılar.
Brezilya başardı!
Başarı öyküsünde çok detay var. Yapılan borç takasları incelemeye değer. Brezilya'nın gerçeği 'hammadde gücüne' dayanıyor. Ülkenin pamuğu ve çeliği emtia gücünü yaratıyor. Brezilya verimli topraklarıyla dünya tarımının başkenti olmaya hazırlanıyor.
IMF borcunu çoktan kapattı. 2005 yılında 13 milyar dolar yabancı sermaye çekti. Halen Hindistan ve Çin ile birlikte dünyanın en çok portföy ve doğrudan yabancı yatırımcı çeken ülkesi olmaya devam ediyor. Brezilya, Çin'in çelik ihtiyacının büyük bölümünü karşılıyor.
Yıldızı parlıyor...
Maraton koşucusuyuz
Arjantin, geleceğini arıyor. Hâlâ ülkenin kredi notu yok, 2005 yılında 3.7 milyar dolar doğrudan yatırım çekti. Borç çağrısı yaptı, ilgi göremedi. Bu haliyle çok hüzünlü bir ülke olmaya devam ediyor.
Peki, ya Türkiye ne yaptı? Maraton koşucusu gibi çok zorlu bir süreci arkada bıraktı. Hatırlatalım:
5 yılda banka batıklarını temizledi. 2001 yılında sistem yeniden yapılandırıldı. Kamu bankalarına 35 milyar dolar aktarıldı. Arkasından bankaların '9 milyar dolar' tutarındaki açık pozisyonları iç borç takasıyla kapatıldı. Bankalara 'sermaye artırım zorunluluğu' getirildi. İstanbul Yaklaşımı'yla reel sektör şirketlerinin borçları da yapılandırıldı.
Hükümet, IMF'nin güvenini kazandı. IMF ise Türkiye üzerinden başarı öyküsü yazdı.
Ancak 2007 yılı zor bir yıl.
Meclis, mayıs ayında yeni Cumhurbaşkanı'nı seçecek. Kasım ayında genel seçimler yapılacak. Açıkçası seçim demek 'ek kaynak' demek. Politikacı seçim hazırlığı yaparak vatandaşa 'geçim derdini' unutturmaya çalışır. AK Parti Hükümeti şimdiden seçim hesabı yapıyor mu?
Memura, çiftçiye para yok diyor. Sıkı maliye politikası uyguluyor. Ama piyasa aktörleri şimdiden 'seçim öncesi hükümet nereden ek kaynak bulur' diye hesap yapıyor. Hazine'yi takip ediyor.
3 milyar doları bulur
Hazine Müsteşarlığı ise yarın tarihinin ilk 'eurobond' takasını yapıyor. Takas, Türkiye'nin uluslarararası arenada ilgi çekip çekmediğinin göstergesi olacak. Sonuçta, Türkiye 10 yıldır ama ağırlıklı olarak son 5 yılda uluslararası piyasalara toplam 34 milyar dolar tutarında tahvil satıp, borç aldı. Kriz döneminde satılan bu tahvillerin faiz maliyeti çok yüksek. Vade süresi kısa.
İşte 'Türk Hazinesi' önümüzdeki 4 yıl içinde vadesi dolacak olan bu tahvillerin '7.4 milyar dolarlık' bölümünün vadesini 10 yıla yaymak istiyor. Piyasa aktörleri, 1.5 ile 3 milyar dolar arasında satış bekliyorlar.Yani yüzde 40 oranında... İyimserler.
Peki, hükümet bu satıştan ne bekliyor? 2007 ve 2008 yılında elini rahatlatmak istiyor. Seçim yılında IMF baskısıyla karşılaşmak istemiyor. Dengeleri bozmadan 'seçim takası' yapmaya çalışıyor!