Neyi beslersen onu büyütürsün. Her tercih aynı zamanda bir vazgeçiş olduğuna göre beslediğinle ihmal ettiğin arasında ayrım kaçınılmaz olur.
Merkez'e "tarafını seç" derken, kimi öncelediğinin toplum tarafından izlendiğini hatırlatmak istedik. Aldığı kararlarla bir kesimi koruyup kollarken ötekileri umursamıyorsa, bırakın yönetimini, varlık sebebini dahi sorgularız.
Faiz, reeskont, kur, müdahale, munzam, fiyat istikrarı... Bunlar, sayıları 77 bini geçmeyen finans cemaatinin lügatçesi olabilir. Ancak Merkez'in bunlara dair kararı, yalnızca finans cemaatini değil, 77 milyonu ilgilendiriyor.
Finansal vesayet bu olsa gerek... Bankacıyı kollayan, yabancıyı üzmeyen Merkez'in 1 milyon 600 bin işletme, 2 milyon 100 bin esnaf, 69 bin ihracatçı için de "duyarlılığı" olması gerekmez mi?
17 Aralık operasyonu ardından dövizi çıldırtanların Merkez üzerinde kurdukları baskıyı anlayabilirim. Elindeki yığınca enstrümana rağmen, faiz silahını tercih ettiğini de anlamak mümkün.
Anlamadığım, onu tırmanışa zorlayanları da şaşırtarak 5.5 puanlık faiz artışıdır. Anlamadığım, Başbakan'ın "şartlar uygun, indir" önerisini "anında" reddediştir. Anlamadığım, enflasyondan başka kuş, büyümeden başka yokuş tanımazlıktır.
Tırmandırırken "tazı hızında" ancak indirirken "kaplumbağa süratinde" tutumu da anlamak mümkün değil. Çıldıran kur sakinleşmiş, gerileyen Borsa yükselmiş, duran yatırımlar açılmış, mütereddit yabancı gelmeye başlamış...
O halde Merkez "çıkardığı gibi indirmek için" kimi, neyi beklemektedir? Eğer Godot ise söyleyelim; Samuel Beckett'in yazdığında ve ilk kez sahnelendiği 1953'ten bu yana, "geldiği" görülmemiştir.
Büyümek isteyen Türkiye, Merkez'in büyüme tarafını seçmesini istiyor. Halk, Merkez'in 2023'e taraf olmasın istiyor. Tıpkı tatlı kârı sürsün isteyen bankacı, tatlı getiri müptelası yabancı, yüksek faiz peşindeki lobiler gibi...
Merkez ya finansal vesayeti veya Türkiye'yi seçecek. Şayet seçim Türkiye ise faizi çıkardığı gibi indirmek zorundadır.