Ekonomide geçtiğimiz dar koridor yeni bir dönemin de işaretçisi gibi...
Niceliklerinden artık emin olan Türkiye, mayıstan bu yana, içeriden dışarıdan, paralel veya seri ataklar karşısında testlerden geçti. Şimdi sıra, nitelik üzerinden meydan okumaya geldi.
İhracatın cirosu ile övünmeyi sıradanlaştırdık. Şimdi kilogram fiyatındaki artışı önemsiyoruz. Artık ne kadar sattığımızdan ziyade kaça sattığımızı konuşuyoruz. Bu iyi bir gelişme... Pek çok birlik, ihracat rakamının yanına katma değerine dair veri koymaya başladı.
Dış ticarette niteliğe dair bir başka bulgu, bunu hangi para üzerinden yaptığımıza dairdir. İmzaladığımız anlaşmalar ve Lira'nın artan değeri sayesinde artık dış ticaretimizin %4.15'ini TL ile yapıyoruz. Bu oran 2009'da 2.53, 2010'da 2.83, 2011'de 2.93 ve 2012'de 3.59 idi.
Yeni dönemde yatırım miktarı kadar niteliği de önemli hale gelmeye başladı. Kriz öncesi "ne olursan ol, yeter ki gel" zihin yapımızı çok eleştirdim ve artık sermayede seçici davranma sürecine girmemiz gerektiğini savundum. Sıcak para dediğimiz "yalancı sermaye" ile ödediğimiz bedel ortada.
Şimdi sermaye çekerken üretime katkısını sorgulamaya başladık. Sıfırdan yatırıma önem verir olduk. Yabancı şirket evliliklerinin büyüklerden KOBİ'lere kadar indiği bu süreçte, şirketlerimizi önüne gelene satmak yerine "başlık parası" ister hale geldik.
17 Aralık operasyonu ve Gezi gerginliği ile tırmandırılan faize toplamda 35 milyar $ fazladan maliyet ödeyen Türkiye, her ne kadar yavaşlatılsa da her düştüğü tuzaktan güçlenerek çıkıyor. Saldırı altındaki ekonomi, bu yeni dönemde "nitelik" üzerinden meydan okuyacak artık.