Ömer Seyfettin'in Diyet 'indeki gibi...
Sürekli başa kakılan iyilik...
Veya eski bir medya patronunun kötü alışkanlığı gibi, herkesi kasete çekip şantaj yapmak...
Ya da ülke geleceğini tehlikeye atan adımlarla blöf çekmek... Başbakan'ın Dolmabahçe toplantısında söylediği "şantaja boyun eğmeyeceğiz" oldu. Evet, şantajla yaşanmaz... İnceldiği yerden kopar. Blöf görülür, Diyet 'teki Hacı Kasap'a, kesilen el fırlatılır.
Ancak sorun, Başbakan'ın restini yineleyeceklerin cesaretsizliğinde... Kasetler misal... Belli ki "ilk taşı atacak" günahsız beklenemeyecek ama ilk taşı neden "kasetlenmiş" en cesurumuz atmaz? Biri çıkıp boy verse de Türkiye'yi lağım çukuruna çevirmeye kalkan okyanus ötesinden gelen dalga, geride kalanları kirletmese.
Bu sayfanım manşeti mesela: Doğu'ya teşvik yağmuru... Bereketinden yöre yeşermeye başlayınca, çözüm sürecini sabotaj şantajı devreye giriyor.
Halkbank infazı mesela... Hindistan'ın parası, petrolün doları üzerinden akıyor...
Küresel marka olmaya başlayınca, kutulu şantaj sahne alıyor.
Notumuzun "yatırım yapılabilir" düzeye gelmesi mesela... Hayrını görmeden Gezi fırsatçıları ve şimdi de güçlenen, gelişen Türkiye'yi tökezletme şantajı beliriyor.
Gelişmekte olan piyasaların yükselen yıldızı iken... El Kaide ile ilişkilendirip, teröre göz yuman ülke algısı için TIR'latma şantajı yapılıyor.
Kasetli, kasetsiz... Kutulu kutusuz... Rüşvetli, rüşvetsiz... Her kim bu ülkenin kaderinde söz sahibi konumda iken bu tuzağa düşürülmüş, bu günahı işlemişse, çıkıp "yaptım" demedikçe bu şantaj tayfasının ülkeyi kemirmesi bitmeyecek.
Şantajla yaşanmaz... Zira şantajın Türkiye'yi harcayan faturası, ödenerek bitmez.
Şantajcının istekleri bitmez. Ta ki biri çıkıp şantaja boyun eğmeyeceğini haykırana kadar...