Çeyrek asırdır, iş dünyası ile Anadolu gezilerini izlerim. İlkini hatırlıyorum; Rahmetli Özal'ın başbakan olduğu yıllardı. Bize söylenen; "gitmesek de görmesek de o köy bizim köyümüzdür" şarkısı, artık pörsümüş, "yöresel kalkınma" modelleri de yöreyi kalkındıramamıştı.
Batı'nın yatırımcısını Doğu'ya götürmek, iyi fikir gibi geldi bize. Götürdük de... Amaç; sanayici gelsin yöreyi görsün, ona sunulan teşvikleri de hesaba katarak yatırım yapsın, yöre kalkınsın... Aslında bu amacın yarısını gerçekleştirebildik; gelip, görme kısmını. Kebap eşliğinde ve Anadolu'nun misafirperver sıcaklığında...
Fakat yatırım yapmadık. Bazılarımız kapatacak arazi bakındı, bir ikisi işine uygun yatırım yaptı, o kadar. Hatırlıyorum, odalar, dernekler, birlikler ve benzeri organizasyonların Anadolu'ya götürdüğü işadamları, yöre halkından bir iki turistik eşya almayı dahi düşünmedi. Yediler içtiler ve döndüler.
Geriye, kırılmış umutlar, tutulmamış sözler ve teröre tarla oluşturan geri kalmışlık bırakarak... Bu bağlamda belki son TÜSİAD Cizre gezisini ayrı tutmakta fayda var. Zira bu ziyaretin ardından bir iki somut yatırım adımı görebildim.
Yöredeki yerel girişimcilerin "kendi göbeğini kendi kesme" kararına gelince... Bana göre son derece doğru fakat geç bile kalınmış bir karar... İnancım odur ki çok yakın gelecekte, 2023'e dahi varmadan, Anadolu'ya gelip kebap yiyip dönenlerimiz, yerel girişimciden veya kentin yöneticisinden randevu talep etmek zorunda kalacak.
Sadece Kuzey Irak bölgesinden 2020'de yıllık 120 milyar dolarlık petrol ihraç geliri oluşacaksa, bu fırsatı tepmiş olanlar ile zamanında bölgede yatırım yapanlar ayrışacak.