Gelecek yılın 2012'den daha iyi olacağını konuşuyoruz. Ancak zihinler hâlâ "fren" odağında iken bu nasıl olacak? Son Merkez Bankası faiz indirimi de gösterdi ki "kontrollü büyüme" para otoritesinin temel refleksi ve bu durum "yeniden hızlı büyüme" davranışı geliştirmiyor.
Temel eleştiri aynı: Sanki sistem, büyümeye değil de bankalara hizmet için tasarlandı. Öyle ki büyüme rakamlarında son çeyrekte %16'yı dahi gören ekonomide, nasıl oluyorsa, bankaların kâr büyümesi %17.5'i bulabiliyor. Bu tutum akla şu soruyu getiriyor; 2013'te acaba büyüme hızlanır mı?
Fikirler çabuk değişir. Ancak hayatı yöneten alışkanlıklardır. Hele ki ekonomik hayat, bu alışkanlıkların bileşkesinde şekillenir. Bu yılın başlarında ekonomi yönetimi, toplumla paylaştığı "kaygı" mesajlarıyla, topyekûn frene basmamızı sağladı. Öyle ki muradımız 5'ten 4'e inmekti fakat kendimizi bir anda 2'nci viteste bulduk.
Gaz mı fren mi tartışmasında Bütçe ve Orta Vadeli Program, "ihtiyatı elden bırakmamak koşuluyla" gaza basmamızı söylüyor. Merkez Bankası da "benden ancak bu kadar" dercesine politika faizini bir miktar indiriyor. Büyüme tercihi sanki başka kurumların işi imiş gibi bir tutum sergiliyor.
Bu da yeni yıl eşiğinde, hükümetin oluşturduğu "piyasalar açılacak" beklentisini de boşa çıkarmış oluyor. Halbuki bizim ekonomi, düşük hızlar için tasarlanmamış ve yavaşlamayı, durmakla eşdeğer algılayan motor (üretim verimi) yapısı taşıyor.
Anlamadığım, resmen gaza basmamış olsa da ayağını frenden çeken yönetimin, neden faiz üzerinden ekonominin "el frenini çekili" tuttuğudur.