Neyi beslerseniz onu geliştirirsiniz. Düne kadar taban fiyatlar üzerinden oy almak adına kaynak aktaran Türkiye, gelişim sağlamayı başaramamıştı. Her yöreyi eşit kalkındıracağım diye kaynağı vahşi sulama gibi saçıp savurduğumuz dönemde, Bitlis'e zirai kaynak, Bodrum'da villa, İstanbul'da dört çeker haline gelmişti.
Şimdiki teşvik yöntemleri, tabir caizse "yağmurlama" akılcılığına terfi etmiş gibi görünüyor. Fakat alınacak daha çok mesafe var. Zira son teşvik paketi dâhil, hâlâ istenen verime ulaştığımız söylenemez. Bilhassa teşvikin çok özel bir hali olan "hibe" sisteminde yeni düzenleme ihtiyacı hissediliyor.
Küresel kriz gösterdi ki kaynaklar kıt, ihtiyaçlar fazla ve kaynakları daha akıllı alanlarda kullanabiliyor olmak şart! Hibe desteği, özellikle yeni iş alanları oluşturmak ve duran çarkları ivmelendirmek açısından büyük öneme sahip. Türkiye bu yöntemi son iki yıldır etkin şekilde kullanıyor. Bu sayede milyarlarca lirayı girişimcilere aktarma cesareti gösterdik.
Fakat sorun, hibe desteğinin, onu verme amacıyla örtüşüp örtüşmediği noktasında başlıyor. Acaba TÜBİTAK'ın "tekno-girişim sermayesi desteği" örneğindeki gibi "550 bin lira destek, 500 bin artı genel giderler ve 550 bin lira hibe" işe yarayacak m?
Benzer öneriyi "şu kadar milyonluk yatırıma geliyoruz" diyen firmaların izlenmesi için yapmıştım. Bildiğim şudur: Ölçemezsen bilemezsin ve bilemezsen yönetemezsin. Teşvik, hibe, destek gereklidir ancak takibi de şarttır. Ölçülemeyen, takip edilmeyen ve yönetilmeyen her kuruş, Türkiye için zarardır.