Tanıdık geliyor değil mi? Bildiğimiz İMKB. Cümle içinde kullanırsak; İstanbul Menkul Kıymetler Borsası. Peki nereden çıktı bunu kısaltmak? Anlatalım; Bu hafta yapılan zirvede, Sermaye Piyasası Kanunu'ndaki değişiklikle İMKB, içinde Altın Borsası ve VOB'u da barındıracak çatı kuruluşa dönüştürülmesini tartıştık. Akla yakın geliyor. Olmalı da. Hatta adını İstanbul Borsası'nda çevirip, halka açılması dahi gündemde.
Peki bunu neden yapıyoruz? Aslında temel strateji hala değişmedi; İstanbul'u, küresel finans merkezleri arasına sokmak. İstanbul Finans Merkezi rüyamızı gerçekleştirmek... Nitekim Ataşehir'deki binalardan kamu bankaları ve Merkez Bankası genel müdürlüklerini İstanbul'a taşımaya kadar her adım, bu amaca hizmet ediyor.
Buradaki gayretleri "gerekli" bulmakla birlikte; hayati bir alanda henüz "yeterli" adımları atamadığımızı düşünüyorum. O da elimizdeki İMKB'nin, adını değiştirmekten daha derin bir "dönüşüme" ihtiyaç duyduğudur. Sorun; adında değildi ki. Ya da sorun, Başkanı'nın ifadesiyle halkın önyargısı(!) buranın Veliefendi gibi algılanmasında değil ki...
Sorun, daha da derindir. O da borsamızın şirketlerinin sergilediği zihin yapısındadır. Küçük yatırımcı, hisse senedi alıp satan insanların 1986'dan bu yana sistematik olarak dolandırıldığı, "keriz silkelemenin" başarı sayıldığı, aracı kurumların elinde "çaylaklaştırıldığı", halka açılmayı "söğüşleme" sayan anlayışın sorgulanmadığı, şirketlerin kendi kâğıtlarıyla oynamak bir yana "insider trading" gibi yüz kızartıcı suçu işleye geldiği ortamda, halk başka nasıl düşünebilirdi ki?
Bana göre İstanbul Borsası'nın geleceği vardır ve bu geleceğe varabilmek için borsanın oyun kurucularının zihin yapısında dönüşüme ihtiyaç vardır. Adı, yasası ve gerisi; teferruattır.