Bildik öyküdür; her felaketin ardından; akbabalar gelir. Onların işi budur ve kanatsızlarını, kendi felaketiniz sonrasında, yanı başınızda bulabilirsiniz. Tıpkı Van'da, Erciş'teki gibi...
Tanı sorunu çekebilecekler için mini kılavuz hazırladım: aşağıda, buyrun;
Yamyamlar; Bu, kendi türünü yiyenlerin en belirgin özelliği, gelen yardım malzemesini, ihtiyacın ötesinde alıkoyup komşusunu akrabasını açlığa soğuğa ve susuzluğa mahkum etmeleridir.
Hasarcılar; Bunlar sizin deprem geçirmiş evinize, "hasar tespiti" için gelirler. Teklif, nettir; "hasarı olandan fazla göstereceğim." Böylece devleti sizin üzerinizden soyarken rüşvetleri de size hak ettiğinizden daha fazla hasar avantajı sağlamaktır.
Çadırcılar; Çocuklar sokakta sulu sepken altında titreye dursun, gelen çadırları bu akbabalar çoktan kapmışlardır. Gerçek ihtiyaç sahibi büyük ihtimalle ölüsünü defnediyor veya yaralısının derdindedir. Ama bu cevval kesim, Kızılay'ın ya da hayırseverlerin TIR'larını çoktan yağmalamıştır. Villasının bahçesine çadır show room'u açanına dahi rastlanmıştır.
Yağmacılar; Siz enkaz başında ana, baba veya çocuğunuzun çıkarılmasını beklerken, onlar bu enkaz içinden "yastıkaltı birikimlerinizi" veya yükte hafif pahada ağır değerlerinizi "kurtarma" gayretindedir.
Akbabalar, hep var olagelmiştir. Sorun; bunları teşhis ve mücadelede bizlerin farkındalık eksiğimiz ve güvenlik güçlerinin yetersizliğidir.
Bu da yağmacıların portresi
Çalışma arkadaşlarım Mesut Er ve Ufuk Köroğlu ile birlikte bu defa Van'da, İpekyolu Caddesi'ndeyiz. Yardım kamyonu kente yeni inmiş ve gerçek ihtiyaç sahiplerine ulaştırılacak malzemeyle dolu. Fakat yağmacılar hazır bekliyor. İhtiyacı olsun yada olmasın, kamyondakilere zorla el koyuyorlar. Araç şoförü çaresiz... Polis de yağmacıları durduramıyor. Olan; yardım bekleyen ve sesi çıkmayan depremzedelere oluyor.