Ekonomi ısınıyor mu soğuyor mu? Bana göre küresel ısınma sakızı gibi bir şey bu; "eğer küre ısınıyorsa, bu soğuklar nereden çıktı?" diye dalga geçebiliriz.
Ekonomiyi "makro" pencereden izlediğimiz kadar, mikro düzeyde ele alamayınca, doğru teşhisi koyamıyoruz.
TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner, Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı'nın "ekonomide aşırı ısınma yok, soğutmaya da gerek yok" sözlerine itiraz ediyor. Boyner'e göre cari açığın ısıttığı bir ekonomi söz konusu.
Her ikisi de haklı olabilir. Ancak bunun, fazla önemi yok. Sonuçta ekonomiyi yalnızca faiz, kur, cari açık, enflasyon üzerinden okumak, gerçek fotoğrafın tamamını göstermiyor.
Son birkaç haftadır çok sayıda kentimizde irili ufaklı işletme ziyaretleri yaptım. Sahada görünen, Türkiye'nin ideal makro dengeleri dahi sağlamış olsa, işletmeler üzerinden "verimliliğin" bazı doğal sınırlara ulaştığıdır. Bunun anlamı, ekonomiyi ısıtan ya da soğutan her neyse, en iyi değerlere ulaşsa da farklı reform adımları atılmadığı takdirde işlerin bozulacağıdır.
Ekonomiyi ısıtan, yalnızca cari açık mıdır? Ya da küresel krizin teğet geçiyor olması, bütün tehditleri bertaraf edebilmiş midir? Sahadan görünen; bunlar değil.
Öncelikle nitelikli işgücü eksiği, cari açık kadar tehlikelidir.
İşletmelerin ölçek sorunu, kendi krizimizin bugünden inşasına başladı bile.
Ortak iş yapma kültüründen hâlâ uzak duruyor olmamız, akıncı şirketlerimizi küresel rekabette "minik ve kolay lokma" haline getiriyor.
Kurumsallaşmadaki ürkek, akılsız ve samimiyetsiz adımlar, artık "teğet dahi geçemeyecek" krizimizin habercisi...
Ekonomi ısınıyor mu soğuyor mu? Takılıp kaldığımız soru bu...
Oysa hayatta doğru soruyu sormak gerekiyor. Sorulması gereken, gerçek tehdidin; "cari açık" olup olmadığıdır. Benim bu soruya cevabım; "değildir" olacak.
Benim sahada okuduğum cevap; en dehşet kriz habercisinin, cari açık değil, "akıl açığımız" olduğudur.