Türkiye Kupası için Urfa'dayız. 30 bin kişilik GAP Arena Stadı hıncahınç dolu. Trabzonspor ve Fenerbahçe taraftarları, tribünlerde renk cümbüşü oluşturmuş.
Bu etkinliğin kentte yarattığı dinamizm, kupa finalinden daha da coşkulu. Kentin her köşesi "futbol turizmi" ile canlanan ticaretin bereketini yaşıyor. Esnaf halinden memnun çünkü "işler açılmış" ve "ciro rekorları" kırılıyor.
Bakırcı bir esnaf; "Urfa Urfa olalı böyle coşku görmedi" diyor. Tepemizdeki pankartta, "milli maçlar da burada yapılsın" önerisi yazılı.
Buraya kadar her şey yolunda. Ancak Trabzonspor ve Fenerbahçe taraftarı evine dönünce Urfa'nın kendi gerçeklerine geri dönmesi, ertesi günü geçmiyor.
Peygamberler Şehri gururu, 11 bin yıla varan tarih, fıstık, sıra gecesi, poşu iyi de... Urfa'ya "Şanlı" önekinin hakkını verecek temel dinamikler henüz ortada yok.
Her yöreyi, kendi doğal kaynakları, tarihi mirası ve yerel aktörlerin kabiliyet alanları üzerinden geliştirmek, çağdaş kalkınmanın tek "sürdürülebilir" yolu.
Bu açıdan baktığınızda "ören yeri bekçiliği" nin ötesinde bir turizm anlayışı, en genci 4 bin yıldan başlayan insanlığın yöredeki ortak mirasını zenginliğe dönüştüremeyen tutum, çok fazla belirgin hale gelmiş.
35 yıldır aralıksız geldiğim bu kentte benim gördüğüm, tarihi mirası bu denli zengin olmasına rağmen bunu zenginliğe dönüştürmedeki yavaşlığıdır.
Siz 22 milyar $ yatırarak Nevada Çölü'nde Las Vegas kurabilirsiniz. Ancak "peygamberler şehri" kuramazsınız. Bunun için yalnızca paraya değil, aynı zamanda peygamberlere ve binlerce yıla ihtiyacınız vardır.
Bunlar Urfa'da var. Olmayan; 42 ülkeden gelen turiste bunu takdim etme ve zenginliğe dönüştürme sürecidir. İnanç turizmi için böylesine potansiyel varken gelen turist başına harcanan paranın hâlâ günlük 50 doları geçmiyor olması, üzerinde düşünülmesi gereken bir konudur.
Ortada henüz "tarım toplumu" dahi yokken, atalarımızın "avcı ve toplayıcı" olduğu erken çağlardan kalma mağaralar, su kaynakları ve uygarlık mirası, sadece bunun öykülerini anlatan "rehberlerin" dilindedir.
Kelaynak, Urfa'nın 100 kilometre ötesinde bir başka "küresel cazibe merkezi" olabilir. Üretim istasyonumuzdan bu yıl 101 kuş, doğaya bırakılmış. Sosyal hayatı ve izlediği göç yollarının "kadimliği" bakımından bir başka turizm figürümüzü, "küresel ısınma" yorgunu dünyaya pazarlamada daha yaratıcı yöntemleri pekala bulabiliriz.
Bunu yaparken amaç, üretim İstasyonu görevlisi Mehmet Bilbay'ın dediği gibi; "kelaynakları muhabbet kuşuna çevirmek" ve bu sayede her eve pazarlamak değildir kuşkusuz. Fakat yörenin bize bahşettiği fırsatları zenginliğe dönüştürmede "farklı ve yeni yöntemleri" geliştirmek bir "yeter şart" olarak artık karşımızdadır.
Bu kupa maçını, "Türkiye'ye Değer" projesinin bölge toplantıları için Urfa'ya gelen Türk Telekom ekibiyle izledik. Amacı, "Türkiye'ye değer yaratmak için yurt çapında sosyal sorumluluk ve topluma katkı projeleri" üretmek ve yönetmek olan bu kadroların belki de eğilmesi gereken alanlardan biri de bu olmalı. Fark Yaratan Yıldızlar, Türk Telekom Okulları, internet evleri, e-fatura ormanları için 100 bin ağaç gibi kampanyalar, şüphesiz topluma katkı sağlamada fark yaratacaktır. İl müdürlükleri aracılığıyla hayata geçirilen 100'den fazla sosyal sorumluluk faaliyeti zaten, firmanın yerel kalkınmaya yaklaşımını açıklıyor.
Benim önerim, böylesi güçlü proje desteklerinin, "kritik başarı faktörlerini" oluşturan noktalarda önceliklendirilmesine dairdir.
Bana göre kritik başarı faktörü; tarihi miras ile yerel kaynakların, yörenin kabiliyetleri üzerinden hayatla ilişkilendirilmesidir.Zira ancak bu sayede yerel güç, ulusal gurura ve küresel başarıya dönüşebilecektir.
Mesela Urfa'nın etrafı dahi, buradaki tarihi miras, yerel kaynak ve yöresel kabiliyetlerinin hayata geçirilmesi sürecini anlamaya kafidir. Yeter ki sosyologlar ile ekonomistlerin, iletişimcilerle mühendislerin, üniversitelerle yerel yönetimlerin aynı amaç ve ortak projeler platformunda birleşmesi sağlansın.
Türkiye'ye değer yaratmada, her biri değerli "deniz yıldızı öyküleri" kadar, ortak enerji alanları oluşturma ve toplumsal gelişimin zincirleme reaksiyonunu başlatmak da önemlidir.