Sivil Toplum Örgütü kavramının kısaltılmış hali. Batılı bunlara NGO (non governmental organisation) diyor. Kâr amaçlı kurulmamışlardır.
Her biri; sektörsel, dar veya geniş amaçlı, mesleki veya hobilere yönelik faaliyetlerin "örgütlenmesini" sağlıyor.
Bizdeki yaygın adıyla dernekler, toplumun örgütlenme beceri ve kalitesinin göstergesi durumunda.
Son 20 yılda STK'lar, devletin veya uluslararası kurumların "tercih ettiği" oluşumlar.
Resmi bir yapıları olmadığından, halkın kendi arzusuyla katılımı esasına dayandığından, topluma mal edilmesi istenen proje veya düşüncelerin daha verimli hayata geçirilmesini sağlayabiliyorlar.
Türkiye, bir açıdan bakıldığında 80 bin 757 derneği ile STK konusunda fena bir yerde değil.
Hemen her alanda bir STK var ve her 866 kişiye 1 dernek düşüyor denebilir.
"AB Kapısında Sivil Toplum" başlıklı raporda, Türkiye'de hükümet dışı güçler olarak adlandırılan Türk sivil toplum örgütlerinin sayısının yine de AB ülkelerinin çok gerisinde olduğu tespiti var. AB ülkelerinde dernek sayıları milyonlar seviyesinde ve bunlarda görev alan milyonlarca insan, devletin işini ve işleyişini kolaylaştırıyor.
Almanya'da 2 milyon 100 bin, Fransa'da 1 milyon 470 bin dernek bulunuyor. Fransa ve Almanya'da her 40 kişiye 1 dernek düşüyor.
Ancak her 10 Fransız'dan 4'ü en az bir derneğin faaliyetine katılıyor.
Nüfusun 5'te 1'i ise en az iki derneğe üye bulunuyor.
Bir başka araştırma hatırlıyorum. Toplumların örgütlenme becerileri başlıklı çalışmada İskandinav ülkelerinde sivil inisiyatifin örgütlenme yüzdesi olarak, %106 oranı veriliyordu. Türkiye bu çalışmada, spor kulüpleri dahil %6'lık bir örgütlenme becerisiyle sonlarda bulunuyordu.
Örgütlenme konusunda en ileri düzeydeki ülkelerden biri ABD. ABD'de 1 milyon 200 bin dernek var ve her 15 yurttaştan 1'i bu tür kuruluşlarda çalışıyor. Yaklaşık 7 milyon kişi, sivil toplum kuruluşlarında tam zamanlı olarak istihdam ediliyor.
Türkiye'de dernekçiliğin nicelik sorunları yanı sıra nitelik sorunları da var. Bunların başında da katılımcılık sorunu geliyor. Genel yaklaşım, dernek üyelerinin sadece %7'si aktif katılımcılık göstererek topluma fayda üretmeye gayret ediyor. Gerisi, bir derneğe "rozeti veya itibarı" için katılıyor.
İçi boş dernekler ise en çok rastlanan uygulama. Genelde bir kişinin etrafında dönen faaliyetlerle örgütlenme verimi düşük yapılar görüyoruz. O kişinin bireysel gayreti dışında, kurumsal anlamda kayda değer fayda yaratılamıyor.
Kalite konusunda gözlemlediğim en önemli sorunlardan biri de her biri sivil toplum iddiasıyla yola çıkan derneklerin, bakış açısı, faaliyet alanı ve üretme becerisiyle, "mini Ankara" olma yolunda gittikleridir.
Adı sivil ama her biri hükümetin gücü peşinde... Oysa hükümet dışı güçler olarak tanımları var fakat belli alanda "kamusal değer yaratma" iddiaları yok.
Demokrasi talebindeki dernekler dahi, faaliyet türleri ve üretim kaliteleri incelendiğinde "demokrasi değil, imtiyaz talep ettikleri" izlenimi veriyorlar.
Burada nitelikli dernek oluşturmada ekonomi STK'larının önemi daha da belirginlik kazanıyor. Zaten durum da bu.
Fakat sorun ekonomi STK'larının da kendi ilgi alanlarında "niteliksiz" işler yaparken, üstlerine vazife olmayan ama medyatik olabilecek konularda "nitelik" iddialarıdır.
Küresel krizin pençesindeki ülkede ekonomi STK'larının ev ödevleri çok olmasına rağmen bu son 2 yılda iyi bir sınav veremediler. Kurulduğu ilde işsizlik patlamış ve sanayi çökmüş iken merkezi siyaset veya değersiz moda sorunlarla ilgilendiler. STK'lar yeni yönetim anlayışının olmazsa olmaz unsurları.
Şirketler dahi, toplumsal sorumluluk projeleri veya kurumsal vatandaşlık yaklaşımlarıyla STK'lara muhtaç hale geliyor.
Fakat sorun, niceliği zaten yetersiz STK'larımızın, nitelik konusunda da dökülüyor olmalarında yatıyor.
Toplumun gözünde itibar sahibi STK'larımızın önemi, bu algı kirlenmesinin doruğunda bir kez daha ortaya çıkıyor.
Sivil Toplum Örgütü STK'lar, yönetişimin modern araçlarından biridir ve bizler bunu ne yazık ki henüz kanarya sevenler derneği mantığından öteye "henüz" taşıyamadık.