Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ÖNERİ-YORUM ŞEREF OĞUZ

BİLGİ, yerinde SAYARsa!

Bilişim'09 toplantıları için Ankara'dayız. Özürlülerden gençlere, dil teknolojilerinden girişimcilere dek, çok geniş bir "ilgi alanı"nda teknoloji politikaları tartışılıyor. Çeyrek asırdan bu yana bilişimin hayatımıza değer katması tezinin peşine takılmış biri olarak bu tür etkinliklere daima önem ve öncelik atfettim.
Rahmetli Özal'ın "Bir milyon bilgisayar olsaydı; Türkiye'yi uçururduk" dediği "vizyon", bir bakıma gerçek olmuş durumda.
O da bilgisayar sahipliği noktasında birkaç milyonu çoktan geride bıraktığımızdır.
Ancak Türkiye "uçmadı", uçamadı.
Zira bir şeyler hep eksik kaldı ve biz bunu fark edene dek, bilişim atına binen pek çok ulus, çoktan Üsküdar'ı geçiverdi.
Bize de onların peşinden nal toplamak kaldı. Özal, "öncü stratejileri" önermişti.
Kayıp Yıllar 1990'larda ancak "izleyici ülke olma" stratejilerini tartışabiliyorduk.
Şimdi ise kamuya, özel sektöre ve bireylere bilişim oyuncakları satarak var olma iddiasına kadar düştük. Ancak bu demek değildir ki, hiçbir şey yapmadık. Sorun, bilişime aktardığımız kaynak, enerji, umut ve dikkatin, "fiyat/performans" veriminin son derece düşük olmasıdır. Bu sermaye ile Türkiye'yi sahiden uçurabilirdik.
Veya Türkiye Bilişim Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Turhan Menteş'in dediği gibi; bilişimi ülke için "yeni bir zenginlik alanına" dönüştürerek.
Menteş; "Türkiye'nin yeni teknolojiler alanında uzmanlık birikimi açısından nanoteknolojide, genetikte veya uzayda yeterliliği olmayabilir" diyor ama bilişimde "artık var" noktasına taşındığımıza dikkat çekiyor.
Mesela etrafımızdaki coğrafyanın çok ilerisine varmış bir ülke olarak bu birikimi zenginliğe çevirme noktasında kamunun, komşularımıza teknolojik destek veya bilişim hibelerinden söz ediyor. Verdiği örnek düşündürücü; "AB ülkemize yaptığı hibelerle bu işe ayırdığı kaynağı, yine kendi ülkelerindeki uzman firmalara kullandırtıyor. Olsa olsa bir iki yerli uzmanlık satın alıyor."
Peki Türkiye? Bugün kamu, bilişim konusunda özel sektörün fersah fersah ilerisinde. AB ve Amerika ayarında uzmanlıklar, çözüm ve yaratıcılık sunacak noktaya geldik.
Fakat bizim kamu personelinin uluslararası projelerde uzman olarak çalışması yasak. Zira mevzuat engeli var.
Türkiye zaten TİKA'sıyla veya benzeri yöntemlerle komşu coğrafyaya şimdiden 700 milyon Euro hibe etmiş durumda. Bunların ülkemiz yararına geri dönüşü var. Fakat 40 bini bilgisayar mühendisi düzeyinde, 150 bini aşan uzmanlığımızı, etrafımızdaki ülkelerin "dijital dönüşümü" için kullanma imkânını aklımıza getiremiyoruz. Suriye, Irak, Azerbaycan, Ermenistan, Gürcistan ve diğerleri...
Türkiye, coğrafyası gereği yalnızca "enerji koridoru" değil, aynı zamanda "bilgi koridoru" ile yeni zenginlik alanları yaratabilecek güce erişmiş durumda. Bu koridor, ancak o zaman bilişimcileri "satıcı"lıktan çıkarıp, üreticiye ve "sektör" e dönüştürebilecektir.
Bilişimin geldiği noktada bizler, bilgi ve iletişim teknolojilerini "tüketen" kimliğimizle, bir hayli benimsedik. Yalnızca bunları değil üstelik. Biyoloji, kimya, tıp, eğitim gibi alanlarda, üreten değil, tüketen olduk çoğunlukla. Bu görüşümü dün Bilişim'09 etkinliklerinde Prof. Dr. Petek Aşkar, ilginç bir ifade ile destekliyor; "Bizler, ABD'nin pek çok sorununu, Türk deneklerle çözüyoruz ve buna da yayın diyoruz" diyor.
Sahi, biz nerede hata yapıyoruz?
25 yıllık gözlemim sayesinde görebildiğim şudur: Biz, bilişimi, hayatla ilişkilendiremedik. Acaba bu durum; "öğretmenim öğrendiğimiz bu bilgi, hayatta ne işimize yarayacak?" sorumuzun cevapsızlığından mıdır? Mesela 10 yıl öncesine dek karatahta ile interneti değiştireceğiz diye çırpındık durduk. Her okulda internet ve bilgisayarımız var artık. Fakat öğretmeni dönüştürmeyi akıl edemediğimiz için bugün "kopyala-yapıştır" kuşağını yarattık.
Bilişim'10 toplantılarının ben, bilgiyi ve iletişimi, hayatın her alanıyla ilişkilendirecek katma değere yükselmesinin platformu olarak görmek istiyorum.
Salonları, bilgisayar satıcıları yerine, neden çiftçiler, öğretmenler, KOBİ patronlarıveya marangozlar doldurmasın?

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA