İçi boşaltılmış kavramlardan biri de bu; sürdürülebilirlik.
Bu kelimeyi, her sürecin önüne koymayı pek sevdik.
Hele ki firmalarımız, " sürdürülebilir büyüme " diye dillerine sakız ettiler ki sormayın.
Geçenlerde bir toplantıda fiyakalı CEO'larımızdan biri, büyük bir iştahla şirketinin sürdürülebilir büyüme vizyonunu anlatıyordu.
Sanırsınız dünya yıkılsa şirketi, büyüyerek var olur.
Fakat bu anlatımdaki eksik; sürdürülebilirliğin dinamiklerini yalnızca ezberlemesiydi. Bunların gereklerine inanması değil.
Nitekim aynı CEO'yu, başka bir toplantıda "pahalı emek"ten ve "geçici işçiler "in kovulamamasından şikayet ederken dinledim.
Oysa sürdürülebilir büyüme taahhüdüyle toplum ihtiyaçları, ekonomik refah ve çevre yönetimi sacayağından söz ederken çalışanların sadakatine vurgu yapıyordu.
Anlatmak istediğim şu; Fiyakalı lafları boş verin.
Sürdürülebilir büyümekten, " kar hırsınızı " kastediyorsanız dahi, çevreye, topluma ve çalışanınıza pay vermek zorundasınız.
Makine fuarlarını gezerken ilk sorusu " bu alet kaç işçinin yerini tutar?" olan patronaj ile vardığımız yer belli; İSO'nun son ekonomik durum tespit anketinde üretimde artış bildirenlerin sayısı aşağı gidiyor, sürdürülebilirlik adımları giderek hız kesiyor. İç satışlar düşüyor, yeni siparişler azalıyor, istihdam geriliyor. İSO Başkanı Tanıl Küçük' ten, " tedbir alınmadığı takdirde 2008 kayıp yıl olabilir " uyarısı geliyor.
Halbuki son 6 yıldır sürdürülebilir büyüme içindeydik. Peki neler oluyor?
Öncelikle ; "yaşam tarzı üretime değil başkasının ürettiğini yağmaya" dayanan kafalar, kendi iktidar alanları için ekonomik kriz goygoyculuğu yapıyor.
İkincisi ; "kimse ödemiyor ben de ödemeyeyim" diyen ahlaksızların sayısı hızla çoğalıyor.
Üçüncüsü ; daha nitelikli mal ve hizmet üretimi yerine daha kolay kazanç arayışları sürüyor ve artıyor.
Dördüncüsü ; ekonomik akıl, yerini "kurnazlık kültürü"ne bırakmaya başladı.
Beşincisi ; küreselleşmenin ülkeye taşıdığı ekonomik hastalıklara karşı bağışıklığımız henüz yeterli düzeye gelemedi.
Sonuncusu da; bizim dışımızdaki her şeyi "geçiştirme"ye çalışırken, sürdürülebilirliği nasıl sağlayacağımızın imkansızlığına kafamızın basmaması.
Oysa büyüme kadar , sorumluluklar da sürdürülebilir olmalı.