Son 18 yılda tam 14 yeni ilimiz oldu. Trafik plakalarında alfabetik düzenin ötesine taşan bu yeni iller için yapılan araştırma; "statü" farkından doğan fayda dışında pek de bir fark yaratamamış.
Osmaniye, Düzce ve Yalova dışında " yeni il olmak " yeni sorunlarla tanıştırmış.
Bartın ve Ardahan göç vermeyi sürdürmüş.
Bayburt ve Batman işsizliği tırmandırmış.
Karabük ve Şırnak hayal kırıklığı yaşamış.
İl olmanın yaradığı illere bakıyoruz; kalkınma için gerekli şartlar kümelenmiş.
Mesela Osmaniye, "verimli" yatırımlar sayesinde bölgenin yıldızı olabilmiş.
Mesela Yalova, gelişmişliğini bir stratejiye oturtabildiği için başarmış.
Mesela Düzce, uluslararası ölçekte birkaç yatırımı başararak bu işi çözmüş.
Bu işin bir de maliyet boyutu var; il başına 25 milyon YTL harcıyorsunuz. Yetmiyor, il için valisinden odacısına dek yeni kadrolar tayin ediyor ve her yıl bu yönetimin " il ölçeğindeki " masrafını çekiyorsunuz.
Neticede il olmak, " tek başına " sorunlarımızdan kurtulmak için yetmiyor.
Küreselleşme ile birlikte, yalnızca ülkeler değil, iller de kendi rekabet avantajlarının peşinde koşuyor.
Kimi belli bir sektör ile önalmaya çalışıyor. Örneğin Paris, moda ve turizmle.
Kimi, teknolojiyle fark yaratmış durumda. Örneğin San Francisco.
Kimi de egzotik yönleriyle diğer kentlerin önüne çıkıyor; Örneğin Katmandu.
İstanbul, içinden " nehirdeniz " geçen ve " haliç "i olan istisnasıyla.
Yalnızca yenileri değil, mevcut illerimiz de küresel arenadaki bu yeni rekabette, " özel "likleriyle var olma gayreti gözetmek zorunda.
Zira tehdit sadece " gelişmiş komşu " ilden değil, " başka bir ülkenin gelişmişinden " de gelebiliyor.
İl olmanın bedeli aynı zamanda kentleşme sancılarıdır. Bu sancılara değecek bir strateji veya gelecek öngörüsü yoksa, il olmanın mantığı da yoktur.
Bundan 5 yıl önce Bartın'ın " kalkınma modeli " ile yola çıkışını hatırlıyorum. Uluslararası Rekabet Araştırmaları Kurumu U RAK ; bu ilde eski Osmanlı Kadırgaları geleneğinden yola çıkarak " yat üretimi " alanında bir kent kümelenmesi önermişti.
Ancak " yeni il olma " zihniyetimiz, henüz " kalkınmaya " odaklanmadığından, il tabelası işe yaramamış.
Terk edilesi zihniyet şudur: Benden ne köy olur ne kasaba ama ben yine de il olmak istiyorum!..