Yukarıdaki telefon numarası Van'ın Erciş ilçesindeki bir teyzemize ait. Güler Akbaş'ın ısrarla neden cep telefonu numarasını verdiğini ve ne istediğini anlatacağız. Ama önce Erciş'te bulunma gerekçemizi ve gözlemlerimizi paylaşalım.
Erciş, geçtiğimiz yıl ekimde 7.2'lik sarsıntıyla çöktü. Deprem felaketine maruz kalan diğer yörelerdeki gibi "plansız yapılaşma, projesiz inşaat, kalitesiz malzeme" Van ve çevresinde de yüzlerce cana mal oldu. Yıkımdan kısa sonra gittiğimiz Erciş, hayalet şehir gibiydi. İnsanlar ilk otobüsle şehri terk ediyordu. Kaymakamlığın önü çadır almak isteyen vatandaşlarla doluydu. Ülkenin dört bir yanından gelen yardımlar orada burada yığılmış ama lojistik akıl tutulması yüzünden dağıtılamıyordu. Herkes evinin bahçesine bir çadır kuruyor, enkazda kalan eşyalarını kurtarmaya çabalıyordu. Derken ilk şok atlatıldı. 12 bini aşkın Ercişli önce çadırlara sonra konteynırlara yerleştirildi. Akrabalarının yanına gidenler yavaş yavaş dönmeye başladı.
***
Çalık Holding'in "
Gönül Sofrası" bu yıl Erciş'te kuruldu. Daha doğrusu geleneksel iftarı Erciş'e, Ercişlilere taşındı. Umutkent'teki 1000 kişilik iftar çadırı, ramazan boyunca açık olacak. Önceki gün Çalık Holding Yönetim Kurulu Başkanı
Ahmet Çalık, Çalık Holding CEO'su
Berat Albayrak, Kızılay Genel Başkanı
Ahmet Lütfi Akar ile gazetemiz yazarları
Şeref Oğuz ve
Sevilay Yükselir'le Erciş'teydik.
Nihat Hatipoğlu hoca da "
ATV'de Ramazan" programını Erciş'te iftar çadırından sundu. Yemeğin ardından konteynır kente gelen Sağlık Bakanı
Recep Akdağ'la da sohbet ettik. İftar masasında ise Güler Teyze ile tanıştım. Öyküsünü anlatacağım. Tabii Erciş'teki son durumu aktardıktan sonra...
***
Şehir, yeniden moral bulmakta. Hayat canlanmış. Çarşı, pazar hareketli. Çocukların gözüne yansıyan korku bulutları dağılmış. TOKİ konutları süratle tamamlanmış. Hastane yenilenmiş. İlçe merkezindeki enkaz büyük ölçüde kaldırılmış. Yıkılması gereken binalar işaretlenmiş. Oturuma izin verilmemiş. Yani Erciş'teki hava, "
kriz yönetiminden", "
beklenti yönetimine" dönüşmüş. Oysa geçen kış gittiğimizde binlerce kişinin yiyecek yemeği bile yoktu. Erkekler çadırlardaki aş evlerinde karınlarını doyuruyor, kadınlar, çocuklar tencerelerle yemek taşıyorlardı. Şimdi herkesin başını sokabileceği 21 metrekare de olsa bir mekânı, ocakta kaynayan aşı var. Tabii konteynırlar sıcak, kalabalık aile için yaşam güç. Gözler TOKİ'nin konutlarına çevrilmiş. Bir an önce taşınmak istiyorlar. 18 yıl vadeyle 350-400 lira taksit ödeyerek yeni evlerini alacaklar. Peki ya kiracılar?
***
İşte Güler Teyze'nin sorunu da bu. Kirada oturdukları ev depremde hasar görmüş. Konteynıra yerleşmişler. Kendisi 60'ına merdiven dayamış. Evdeki amcamız 81 yaşında. Hak sahipleri dairelerine kavuştuktan sonra, kiracılara da aynı şartlarda, 1 oda-1 salon küçücük ev verilmesini umuyorlar. Bağ-Kur emeklisi eşinin 630 lira aylığını bankadan o çekiyor, evi idare ediyor. Bir karı bir kocalar. Çocukları olmamış. Amca vaktiyle esnafmış. Bir ara işleri bozulmuş, tefecinin eline düşmüş. Eldekini avuçtakini kaybetmiş. Kalmışlar bir başlarına. Hayatı roman olur yani.
Neyse... Bana, "
sesimi duyur" diye rica etti. Elçiye zeval olmaz. Kaymakamı, belediye başkanı, TOKİ yöneticileri araştırır, gerçekten ihtiyaç sahibi görünen teyzemize başını sokacak bir göz oda alabilmesi için umarım yardımcı olur.
Ve son bir not...
Bu milletin gönlü gerçekten zengin. Hiç tanımadığı insanlar için imkânlarının elverdiğince bağış yapmış. Zaten bu ülkeyi ayakta tutan da bu "
birlik, beraberlik ve dayanışma ruhu" değil mi?