25 Ocak 2012'de ABD Büyükelçisi Francis Ricciardone, gazete ve televizyonların Ankara temsilcilerini özel konutuna davet etti. Siyasi mesajlara sahne olan o buluşmanın önemli bir ayrıntısı gözden kaçtı
"ABD'nin, İran'a uyguladığı yaptırımlar!" Büyükelçi, bir yandan "askeri seçenek masada" derken diğer yandan da "İran'ı diplomatik açıdan ikna etmek için yaptırımlar yararlı" mesajı verdi. BM çerçevesinde alınan kararların yanı sıra ABD'nin kendi iç mevzuatına göre ek önlemler getirdiğini de hatırlattı. Ardından ekledi:
"Türkiye BM kararlarını uyguluyor. Türk firmaları ise kendi kararlarını verecekler. Biz, uyumdan memnunuz!"
Aslında burada önemli olan konu, ABD ile ticari ilişkileri bulunan veya ABD'nin kontrol ettiği finansal sistem üzerinden işlem yapan Türk şirketleri ve bankalarının geleceği.
Yakın zamana kadar Amerikalı yetkililer, Türk özel sektörünün kapısını çalmışlar, hatta bazılarına açık uyarılarda bulunmuşlardı. Uyarıyı alan önemli petrol şirketleri ve bankalar İran'la ticari ve parasal teması kesti. Büyükelçi Ricciardone'nin "memnunuz" dediği tablo bu. İran'la legal petrol ticaretini bile şüpheli duruma taşıyan zorlu bir süreçten bahsediyoruz. Amerikalılar, Türkiye'den şimdilik istediklerini elde etmiş olsalar da bazı kuruluşların "İran'la finansal trafiği"sürdürdüğünü söylemekten de geri durmuyorlar.
***
Şunu rahatlıkla savunabiliriz. Türkiye, yeniden keşfettiği ve halklar nezdinde güçlü destek bulduğu Ortadoğu coğrafyasında güç kazanırken ABD zemin kaybediyor. Bu yüzden gelecekteki operasyonları için "zaman kazanmaya" her türlü siyasi ve ekonomik tüm enstrümanı kullanmaya çalışıyor.
"Küresel mali kriz, Avrupa'daki geleneksel müttefiklerin sıkıntılı bütçesi, Irak'ta tırmanan istikrarsızlık, Afganistan'dan çekilme planı" ABD'nin bu bölgede "askeri inisiyatif" almasını zorlaştırıyor. Washington, Türkiye'yi "bölgesel güç"olarak kabul etmekle birlikte alternatif çekim odağı olmasını da istemiyor. Sanırım bu nedenle, Ankara'nın enerjisini içeride tüketmesini, dışarıda güç erozyonuna uğramasını kapsayan gelişmeler hem ilgiyle izleniyor hem de bir yere kadar himaye ediliyor.
***
Irak'taki Şii ağırlıklı hükümetin tasfiye politikasına sessiz kalınması, İran'ın kuşatılması, Suriye'nin kargaşa ortamında kalması meselenin sadece bir yönü. Ve o yönü; görünürdeki işbirliğine rağmen Türkiye'nin her an frenlenmesine, bölgesel liderlik hedefinden savrulmasına yol açıyor. Zira ABD'nin, Kürt sorununun çözümünde, Irak Bölgesel Kürt Yönetimi'ni gerçek anlamda zorlamadığı düşünülüyor. İstihbarat katkısı ise hem "Kürt kartını" yedekte tutma hem de "Türkiye'yi tatmin etme"aracı olarak görülüyor. Bütün bunlara çeşitli bahanelerle "kredi notu"iyileştirilmeyen Türkiye gerçeği de eklendiğinde kuşkulanmak gerekiyor.
***
Kim ne dersin desin, Türkiye'deki kritik kurumların yani, "yargı-emniyet ve istihbaratın" karşı karşıya gelmesinde, ABD'nin İran projesini kolaylaştıran bir boyut var. İran'ı finansal ve askeri cendereye almaya çalışan ABD'nin, bu ülkenin vurulmasına karşı çıkan Türkiye'deki stratejik unsurların zayıflamasından memnuniyet duyduğu bile söylenebilir. İçerideki hesaplaşma ne olursa olsun dışarıdaki hesaplarla örtüşen gizli gerçekler de bir gün anlaşılacak!