Bir hafta aradan sonra yeniden beraberiz...
Mehmet Barlas'ın pazar günü yazdığı gibi Türkiye tarihinde demokratik yöntemlerle seçilmiş sivil siyasi liderleri yamyamvari yöntemlerle yemek isteyen vesayetçiler her zaman oldu. Bu yamyamlar önce klasik yamyamlık yöntemleriyle sivil siyasetçileri yediler. Sonra modern ve postmodern yamyamlık yöntemleriyle demokrasiyi mideye indirdiler. Şimdiyse çok daha ince postmodern yöntemleri deniyorlar.
Bu tezgâhı sezen milletin çoğunluğu ise YEDİRMEYİZ diyor.
Vesayetçilerin tuzağına düşmüş bazı gerzek 'liberaller' de bu yamyam korosuna katılarak tarihin çöp sepetinde yerlerini aldılar. Gelin isterseniz vesayetçi yamyam zihniyet nerden nereye gelmiş kısa bir tarihsel özetle tahlil edelim.
Hep vesayetçiler galip geldi
Eski Türkiye döneminde iktidar mücadelesi vesayetçiliğin merkezi olan TSK ile demokratik yollarla seçilmiş siyasi partiler arasındaydı.
Tabii o zaman ince bir dille gölge boksu değil en sert sözlerle ağır siklet boks maçı yapılırdı.
2007-11 dönemine kadar da her zaman TSK demokratik yolla seçilmiş siyasi partilerin ağzını burnunu kırardı.
50'li yıllarda Başbakan Adnan Menderes liderliğindeki Demokrat Parti ile askeri vesayet arasındaki siyasi kavgadan cuntacılar galip çıktı ve 27 Mayıs 1960'ta darbe yapıldı.
TSK demokratik düzeni ortadan kaldırdı ve Menderes ile iki bakanını idam etti. DP mensuplarının büyük çoğunluğu hapse atıldı ve partililerin tamamının hayatı mahvedildi.
Demirel'in korkaklığı
Sonrasında Türkiye halkının çoğunluk iradesi, öldürülen Başbakan Menderes'in çizgisini takip ettiğini halka fısıldayan -çünkü açık açık söylemek yasaktı- Süleyman Demirel önderliğindeki Adalet Partisi'ni yine iktidara getirdi. Menderes'in başına gelenler yüzünden askerlerden her zaman çok korkmuş bir siyasetçi olan Demirel askerlerin "kırmızı çizgi" saydığı siyasi konulara hiç girmeyip tüm mesaisini ekonomik kalkınma işlerine verdiyse de 12 Mart 1971 askeri darbesiyle devrilmekten kurtulamadı. Demirel, darbeye hiç direnmedi. TSK muhtırasını duyar duymaz Başbakanlıktan istifa etti ve yeni askeri hükümetin kurulması konusunda orduya tam destek vereceğini söyledi.
Türkiye halkının çoğunluğu ve AP tabanının önemli bir kısmı Demirel'in askerlerden korkan bu tırsak tavrını onurlu bulmadı.
Bu olaydan sonraki siyasi yaşamı boyunca Demirel'in oyları bir daha hiçbir zaman tek başına iktidara gelmeye yetmedi. Ama ona rağmen 1970'lerin sonundaki tamamen dağılmış siyasi tabloda bu sefer koalisyon hükümetinin başbakanı olarak yine Demirel iktidardaydı.
1980 konjonktüründe Demirel askerlerin her dediğini yapmaya hazırdı.
1971'den daha da militarist çizgiye yakındı.
Kürtler, Aleviler, Ermeniler ve komünistler konusunda TSK kadar sert ve zalim politikalardan yanaydı. Demirel n'aparsa yapsın Kemalist Türk siyasal sisteminin tek patronu Silahlı Kuvvetler'e yaranamadı ve 12 Eylül 1980'de bir kez daha devrildi. Darbeci askerler Demirel'i ve diğer siyasi liderleri hapsetti ve tüm siyasi partileri kapattı.
1983'te yeniden demokratik siyasi hayat başlayınca TSK bir sağ bir de sol görünümlü iki kukla parti kurdu. Birinin başına emekli bir generali, öbürünün de bir emekli valiyi koydu.
Sonrasında denge olsun diye liberal görünümlü bir partiye daha izin verildi. Bu partinin başına da vesayetçi yamyamların yaşarken en nefret ettiği adam olan -şimdilerdeyse tonton diye sahtekârca övdükleri- Turgut Özal geçti.
Yamyamlığın öyküsü yarın devam edecek.