Geçen yazı Fethullah Gülen'e bağlı vakfın açıklamasında bürokrasi ile yargıdaki camia/cemaat mensuplarının tasfiye edildiğine yönelik açık şikayet olduğunu belirtmiştim. Bu artık yeni bir dönemi işaret ediyordu...
Askeri vesayet rejimi döneminde Hizmet Hareketi "Emniyet ve Yargı'da kadrolaştığımız yalan ve iftiradır" argümanını kullanıyordu. Çünkü açık ve dürüst olunursa eski rejimin patronu TSK'nın tüm cemaat mensuplarını devletten kovacağı ve bu bahaneyle haklarında "Devleti ele geçirmeye teşebbüs"ten dava açılacağı düşünülüyordu.
Takiyye'den tasfiyeye
Haklıydılar, eski rejimin generalleri Gülen Hareketi'ni ve Muhabbet Fedaileri'ni ortadan kaldırmayı kafasına koymuştu. O dönem için takiyye politikalarının kendi içinde anlamı ve meşruiyeti vardı...
Şimdiyse anladığım kadarıyla Fethullah Gülen'in talimatıyla açıklık ve şeffaflık politikasına geçildi. Yeni Türkiye'ye yakışan ve olması gereken de bu. Gizli kapaklı örgütlenmeler eliyle ülkede hegemonik pozisyonda olma stratejisini geçmişte mason teşkilatları uyguladı. Masonlar Gülen'e de tüm dindarlara da gizli yöntemlerle çok düşmanlık yaptılar. Artık Türkiye halkının Yeni Masonik organizasyonlara tahammülü yok...
Tasfiye değil kızak
Gelelim asıl meselemize... Geçen yazıda da belirttiğim gibi Hükümet-Hizmet meselesinin özünün özü bu bürokrasi ve yargı mevzuudur. Geri kalan ihtilaflar teferruat ve kamuflajdan ibarettir...
Peki gerçekten Gülen Vakfı'nın söylediği gibi bürokrasi ve yargıda cemaat mensupları tasfiye ediliyor mu?
Tasfiye demek o kişinin kurumla ilgisinin tamamen koparılması ve o kurumun bünyesinden tamamen atılması demektir. Mesela Ergenekon ve Balyoz davalarında yargılanan hemen hemen her asker TSK'dan tasfiye edildi. Bu kişiler isteseler de yeniden subay olup bir göreve getirilemez. Yahut son YAŞ kararlarında eski rejim kafasına yakın generaller emekli edildi, yani tasfiye edildi... Ulusalcı-darbeci kafa yapısına sahip askerlerin son 3 yıl içinde sistemli olarak TSK ile ilişiği kesildi ve bu şekilde askeri vesayet geriletildi...
Bu anlamda bürokraside özellikle Emniyet'te ve Yargı'daki cemaat mensuplarının ise hiçbiri- evet hiçbiri- tasfiye edilmedi... Bir tane bile cemaat bürokratı kurumdan atılmadı ya da emekliye sevkedilmedi...
"Tasfiye edildik" diyen cemaat bürokratları ve yargı mensuplarının hepsi hala devlette görev almaktadır. Bürokrat olanların hepsi hala sivil hükümetin emrinde memurdur. Yargı mensupları da TBMM'nin çıkardığı yasalara itaat etmek zorunda olan, HSYK'nın kontrolünde kamu çalışanlarıdır. Zaten Cemaatin devlet kadrolarının emekli olmasına da daha çok var. Çoğu 30'lu ve 40'lı yaşlarında onbinlerce cemaat mensubu her an hâlâ devlette her pozisyona gelebilir. Sonra sivil hükümete itaatsizlik yapmayan çok sayıda cemaat bürokratı hâlâ iyi yerlerdeler. Diğerleri de Başbakan'ın ve HSYK'nın tek bir talimatı ile istediği yere gelebilir. O zaman nedir bu tasfiye edebiyatı?
İddiaların kaynağı "
Ağabey" konumundaki Hizmet mensubu kimi devlet görevlilerinin istedikleri yerlerde olmaması, bekledikleri pozisyonlara kavuşmamaları yüzünden çıkıyor tüm bu hikaye. Koskoca Hizmet Hareketi ve özellikle de cemaat medyasının kimi kalemleri 30-35 tane istediği yerde olmayan bürokratın hırsı ve kiniyle hükümete karşı yayın yapıyor...
Sonra bu bürokrat arkadaşlar devlet memuru olduklarını nasıl hemen unutup, amirleri aleyhinde tezvirata geçebiliyorlar? Eğer seçilmiş bakanlarla ve Başbakan'la bir meseleniz varsa istifa edin ve dilediğiniz muhalefeti yapın... Ama eski rejimin generalleri gibi "Hem Başbakan'ın emrindeki memuriyet kadromu korurum. Hem de Başbakan aleyhine her naneyi yerim" diyorsanız,orada yolumuz ayrılır...Ben sizlerin hakkını hep teslim etmiş bir adamım. O yüzden hükümetten kimileriyle bile kavga ettim ama demokrasiye ve hukuka aykırı böyle bir durumu ben hazmedemem...
Sakın "Bunlar yalan. Bizim bürokratlar öyle şey yapmaz" demeyin. O zaman Başbakanlığın elindeki somut kanıtları inkâr etmiş olursunuz...
O bürokratlar ve yargı mensupları silkinip kendine gelse "Bu dönem bizim de kimyamız bozuldu. Hatalar yaptık. Şimdi yeniden 2011 öncesi gibi sivil hükümetin ve yasaların tam emrindeyiz" dese ve bunun gereğini yapsa bu mesele bitecek aslında...
Hele 14 Haziran 2012 sürecinde Başbakan'ın hedeflediği o buluşma, o karşılıklı diyalog ortamı sağlanabilseydi şimdi böyle bir mesele yoktu. Gönül kırgınlıkları bitecekti...