Hikayemiz Amerika Birleşik Devletleri'nde geçiyor..
Yirminci yüzyılın başı.. Büyük şehirlerin birinde Palace University'de bir spor kulübü kuruluyor. Mahalli liglerde başarılı sonuçlar alan bir basketbol takımları oluyor yıllarca. 20. yüzyılın sonlarında bu takımın efsane oyuncularından Term, takımın başına coach olarak geliyor. Yönetim, hedefini NCAA'de başarı olarak koyuyor. Term, yönetiminde tarihlerinde ilk kez NCAA şampiyonu oluyorlar. Hatta bu büyük şehrin NCAA'deki ilk şampiyonluğu bu.. Zaferin ardından, Term hedefini daha da büyütüp NBA'e gidiyor.
Term ilginç bir insan. Agresif yapısı nedeniyle sevenleri kadar sevmeyenleri de var Palace'ta.. Özellikle de üniversitede ve tabii üniversite kökenlilerin oluşturduğu yönetimde.. Ama başarılı olduğu için seslerini çıkaramıyorlar.
Muhafazakar bir yapıya sahip ve Palace University mezunları tarafından yönetilen kulüpte Term dışarıdan gelen bir insan. Üniversiteyi okumamış. Lise mezunu.. Ama halk onu çok seviyor. Halk arasında "Bu üniversite hegemonyasından kurtulalım. Term bizim için büyük fırsat. İleride kulübün başına bile gelebilir" düşüncesi giderek daha fazla taraftar buluyor. Kulübün üniversite bünyesinden doğduğunu kabul ediyor, ama üniversitenin sınırlarını aştığını, artık bütün şehire mal olduğunu düşünüyorlar. "Kulübün bu geleneksel yapısını yıkmanın zamanı gelmedi mi?" tartışması büyüyor. Ama bu rüzgarı alıp götürecek bir isim etrafında toplanamıyorlar bir türlü..
Yapıyı tehdit ediyor
Term, NBA'de aradığı başarıyı bulamıyor. Şehre geri dönüyor. Üniversitenin dazlakları şehirdeki Term rüzgarından fena halde rahatsız. Üzerindeki başarı damgasının silinmesi gerektiğine inanıyorlar. Term yeniden Palace'ın coach'u oluyor. Ama koşullar adeta başarısız olması için zorlandıkça zorlanıyor. Ne de olsa kulübün üniversiteli yapısına, geleneklerine karşı potansiyel bir tehdit olarak algılanıyor. Basketbol takımı NCAA'de başarıyı bırakın, mahalli liglerde bile rakiplerinin çok gerisine düşüyor.
Hikayenin sonunda ne mi oluyor? Bilmiyorum. Çünkü sonu daha yazılmadı. Ama inanın ben de çok merak ediyorum.
Yılmaz Erdoğan'ın Vizontele Tuuba'nın finali için düşündüğü gibi: Bu hikayede yer alan tüm karakter ve kurumlar tamamen uydurmadır. Tıpkı gerçekleri gibi!