Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

Filistin'in kanı ne kadar aksın?

Buyurun, 1997-2001 arasında ABD Dışişleri Bakanlığı yapmış Madeline Albright'ın söylediklerine kulak verin. Albright konunun bütün ayrıntılarına vakıf. Clinton döneminde İsrail- Filistin çatışmasını sona erme noktasına kadar getirmişti. Anılarını Israel and the Arabs: Elusive Peace isimli belgeselde anlatıyor. Dileyenler YouTube'dan bulup izleyebilir.
Şimdi bu bilgili ve akıllı kadın diyor ki, "evet, tamam, kabul ediyoruz İsrail'in bir güvenlik meselesine sahip olduğunu.
Üstüne bombalar yağarken bu ülke kendisini koruyacaktır. Ama unutmayın ki, bugünkü konu evvela bir orantı (proportionality) meselesidir. Mevcut orantısızlık İsrail'in ahlaki otoritesini sarsıyor. Çünkü ipin ucunu kaçırmış durumdalar (they're overdoing). Bu bakımdan yapılması gereken ilk iş ateşkesi kabul etmeleridir. Ancak ondan sonra bakıp Hamas üstünde etkili olacakları bulup onların da ateşkesi kabul etmelerini sağlamak gerekir."
Devam ediyor Albright ve işin püf noktasını vurguluyor: "Filistin'i tanımanın bir yolu olmalı (Palestine is recognized). İki devletin çözüm olduğunu anlamanın bir yolu olmalı." Sonra, lütfen dikkat, şu: "Çoğumuz İsrail'in güvenliğini önemsiyoruz. Ama eğer iki devlet yoksa o güvenliği sağlayamazlar (if there is not a twostate solution)." Bundan daha ileri kim ne söyleyebilir?
Bundan daha ileri, daha iyi çözüm ne olabilir? üstelik Albright Hanım bunları kapalı kapılar arkasında değil, kulaklarımla duydum, CNN'de açık açık, neredeyse bağıra bağıra söyledi.
Kerry, Ortadoğu turunda. Ama ABD bu bölgeden çekildi. Obama, "Amerikan istisnacılığını (American exceptionalism)" ortadan kaldıracağım derken hem bölgedeki dirliğini, yaptırım gücünü yitirdi hem de İsrail gibi bir "yumuşak karınla" burun buruna geldi. Odasında oturup Başkanlık günlerinin sona ermesini bekleyen Obama'nın şimdi bölgeye müdahale edip bu kanlı oyuna bir son vermesini beklemek kadar safdillik olamaz. Çok daha etkili ABD başkanlarının, bilhassa Clinton'un çözemediği bir sorunu şimdi bu edilginlik içindeki Obama hiç mi hiç çözemez. Öyle bir derdi olduğunu da sanmıyorum, Nobel Barış Ödülü sahibi başarısız Başkan'ın.
Peki, bu şartlar altında dünya İsrail'in her gün sabahtan akşama kadar Filistinlileri baruta ve kana boğmasına seyirci mi kalacak derseniz, fiili durumun o olacağını söyleyebilirim. Düşünün ki, İsrail'in Birleşmiş Milletler'i içeri sokmadığı bir dönemdeyiz. BM genel olarak gücünü yitirmiş, uluslararası yaptırım gücünü elinden kaçırmış durumda. Böyle bir "pozisyon tuzağı" içinde ne yazık ki, İsrail kendi kararını oluşturana kadar Filistinliler gözyaşı ve kan akıtmaya çaresiz ve haksız bir biçimde mahkûm olacaktır.
Çözüm olmaz mı? O çözüm için neler yapılması gerektiğini dünyanın aklı görüyor ve biliyor. Bugünkü kriz 2014 Nisan'ında gerçekleştirilen Hamas- El Fetih anlaşmasını İsrail'in kabul etmemesinden, dünyada kabul edecekleri de engellemesinden kaynaklanıyor. Bir kere bu besbelli.
Oysa onu kabul etseydi kendisi için de sayılamayacak ölçüde yarar sağlayacaktı. İkincisi, sadece basit bir ateşkesle yetinmenin olanağı yok. Filistin'de iki büyük sorun var: Bir, Mısır sınırı kapalı ve dış dünyayla ilişki kesik. İki, Filistin hükümeti maaş ödeyemiyor. İnsanlar aç ve çaresiz.
Dolayısıyla bugün basit bir ateşkesle dünya yetinmeyip İsrail'e diğer iki hususu da kabul ettirmenin yolunu bulmalı: Sınır açılacak, BM'nin maaş ödeme için getirdiği çözüm kabul edilecek. Ancak böylelikle Hamas, sonunda ölüm olduğunu bile bile el yapımı uyduruk füzeleri İsrail'e atmaktan vazgeçebilir.
Çözüm!

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA