Her ne kadar genel seçim havası kazanmışsa da gireceğimiz seçim yerel seçimdir ve belediyeler bana göre asıl yönetim maharetlerinin ortaya koyulması gereken birimlerdir.
Türkiye'nin siyasal planda ezelden beri yaşadığı en önemli sorunlardan biri, hatta başlıcası, yerel yönetimlere bu anlamını bir türlü yükleyememesidir.
Bununla birlikte haksızlık etmeyelim. 1994 yerel seçimlerinden sonra iki önemli özellik ortaya çıktı bu düzlemde.
Bir, yerel seçimler servis politikaları üretti. Buna bağlı olarak siyaset gitgide daha fazla rasyonel seçmenle belirlendi.
Yani, kendisine hizmet getirmeyeceğini düşündüğü, öngördüğü siyasetten, seçmen oyunu şiddetle sakındı.
Bunun neticesinde, ikinci unsur bu, siyasal modernleşmenin de, modern toplum meydana getirmenin de en önemli aracı olan unsur vücut buldu, ideolojik/ politik bir döneme girdik. Modernleşmemizin tarih öncesi böyle böyle bitiyor.
Bütün bunları bu şekilde konuşabilmek çok önemli. Fakat yeterli değil.
Kamusal alanın, sivil bir kimlikle en geniş şekilde doldurulabileceği düzlem yerel yönetimlerdir. Yerel yönetim, doğası, dokusu gereği gerçek manada politik bir alandır. Yerel yönetimin demokratik bir mekanizmayla işletilmesini zorunlu kılan da budur. Ne var ki, bu, ciddi, işlevsel, verimli, üretken bir yönetim mantığını dışlamaz. Dışlamamalı.
Aksine o mantığı daha da işlevsel kılmalı.
***
Böyle bakınca İstanbul büyük bir laboratuvar.
Merkezle çevrenin çatışmasını, nüfus olarak bile, bu kadar açık gösteren başka bir şehir daha bulmak zor.
Bu kentte ve her yerde merkezin
yüksek gelire, daha iyi eğitime, daha Batılı anlayışa sahip bölgeleri
CHP'yi,
daha dar gelirli, daha az eğitimli, göçer, geleneksel değerlerle içli dışlı çevreleri de
Ak Parti'yi destekliyor. Bu tanıma uymayan CHP'li ilçeler de var, Kartal, Büyükçekmece gibi ama oraların sosyolojik dokusundan her şeye rağmen emin değilim.
Toplam
12 ilçeye sahip CHP. Buna
Şişli'yi de ekleyelim. 2011 seçimlerine göre bu ilçelerin toplam nüfusu yaklaşık
3.5 milyon civarında. Buna 2014 rakamlarıyla ilaveler yapıp
4 milyon diyelim. Gene 2014 rakamlarına göre İstanbul'un toplam nüfusuysa
14 milyon 161 bin kişi. Gerisi, MHP, BDP ve diğer partiler çıktıktan sonra Ak Parti.
Buna karşılık
2009 seçimlerinde
Büyükşehir Belediye Başkanlığı için
Ak Parti 3 milyon 83 bin, CHP 2 milyon 578 bin oy almış. Arada ama şöyle ama böyle
500 binden az oy var.
Bu oran bir önceki seçimde daha yüksekti.
CHP, 2009 seçimlerinde İstanbul oyunu çok büyük ölçüde artırarak farkı buraya taşıdı.
***
Sorun belli.
İstanbul değil ilçeleri büyük. Ama İstanbul denince akla
Büyükşehir geliyor. Mevcut kanuna göre de Büyükşehirler hiç öyle sembolik yönetim birimleri değil. Tersine, gayet etkinler. Dolayısıyla tüm ayrışmalara rağmen büyükşehir belediyesiyle temsil edilen merkez bana sorunlu görünüyor.
İkincisi, yönetim probleminin belkemiği olan nüfus meselesi. Adalar 14 bin nüfuslu bir ilçe. Peki, 714 bin nüfuslu Bağcılar'a, 711 bin nüfuslu Küçükçekmece'ye, 632 bin nüfuslu Ümraniye'ye, 532 bin nüfuslu Üsküdar'a ne diyeceğiz? Hepsini aynı kanunla mı yöneteceğiz? Bu büyüklükte ilçelerin hâlâ
merkezle irtibatlandırılmasına, bu nüfustaki yerleşim birimlerinin ilçe olarak konumlandırılmasına kim doğrudur diyebilir? Bu ilçelerin bu özellikleriyle Türkiye'de kaç ilden büyük olduğunu meraklıları bulsun.
Böyle bir kent İstanbul. Yerel seçime giderken böyle bir kentte ilçelerde açıklanan hiçbir
ciddi, önemli, gerçekçi proje duymadım. İktidar da yerel yönetimlerle ilgili bu manada bir politika koymadı ortaya. Herkes bildiği şekilde seçime girecek, bildiği şekilde çıkacak seçimden.
Yönetim değil siyaset yapmış olacağız. Büyükşehri kimin kazandığını konuşacağız.
Ama soru hâlâ ortada duracak:
İstanbul yönetilebilir mi?