Kar yollardaki izleri örterken Kürt konusunda devam eden müzakerenin izleri yavaş yavaş ortaya çıkıyor.
Eyüp Can, yazısında ipuçlarını verdi görüşmelerin. Öcalan, dört maddede sıralamış taleplerini: bölünme yok, bağımsız Kürdistan anlamına gelecek toprak talebi yok, federasyon dahil herhangi bir alternatif yönetim biçimi yok, demokratik özerklik yok.
Herhalde Türkiye'de en sevilen, en saygı duyulan kişilerden biri olan, bilge görünüşlü Ahmet Türk'ün "Öcalan'ın talepleri devleti zorlamayacak türden" şeklindeki açıklamaları da bu niyeti teyit ediyor.
***
Bu zemin, yani Öcalan'ın "yok" diye netleştirdiği zemin bendenizin tanımlamasıyla
korku tünelidir. Türkler'in korku tüneli. Soğuk Savaş günlerinden beri
bölünme, iç ve dış düşmanlar teranesiyle merkezi devletin otoritesini güçlendirdiği askerin ve bürokrasinin vesayet sistemini güvence altına aldığı Türkiye'de halk en çok bunlarla (bir de "
şeriat geliyor" çığlığıyla) korkutulmuştur. Öcalan şimdi ansızın bu zemini boşaltıyor. Bunun ne kadar güçlü bir taktik hamle olduğunu anlamak için, zamanında "
vay şerefsiz" diye manşet atan
malum çevrelerin ve ismin hem de bu kritik aşamada, bu defa, "
Türklerin haysiyeti" diye bir kavramla ortaya çıktığını görmek yeter. Sanki 30 senedir bu memlekette Kürtlerin haysiyeti kalmış, bırakılmış gibi...
***
O zaman geriye baştan beri
Kürt sorunu şudur diye özetlediğim üç temel şart kalıyor:
anayasal vatandaşlık, anadilde eğitim, yerel yönetimlerde özerklik. (Yıllardır bir siyaset bilim terimi olarak "
anayasal yurttaşlık" dediğim şeye
Öcalan şimdi "
nötr yurttaşlık" diyor.)
Aslında değişen bir şey yok.
Kürt tarafı hep bu arayışla iç içeydi. Ama silahı önde tutuyordu. Türk tarafı da bu istekleri karşılamakta müteredditti. Ve silahı önde tutuyordu. Şimdi Türkler "olgunlaştılar" ve bu istekleri yerine getirmekte daha fazla müşkülpesent davranmıyorlar. Öcalan da silahları geri çekiyor. Belli ki, öncesinde ve sonrasında haklı isteklerinin güvencesini devletten alacak.
***
Neden, özünde bir
demokrasi sorunu olan ve bu şartlarla sınırlı bir problem bugüne kadar geciktirildi, neden silah sözden öndeydi sorusunun yanıtını
pazartesi günü yazdığım yazıda verdim. Bir ülke
ordu vesayeti altında
para-militer bir devletse ve ordu o mevcudiyetini sürdürmenin yolu olarak kendisini "vazgeçilmez" göstermek isterse buna benzer daha çok savaş yaşanır. Şimdi, iktidar, iyi kötü, orduyu kontrol etmeye başladı ve bu adımları atabiliyor. Ama karşı taraf, yani
PKK, derhal ortaya çıktı ve "bu işin aslı silahlı direniştir, bizimle görüşmeden olmaz" dedi. Bu tamamen kendi varoluşunu kanıtlama girişimidir. Gecikmiş bir "
Türk ordusu tepkisidir" bu.
***
Mesele hiç öyle "
Türklerin haysiyeti" türünden kışkırtıcı kavramlarla ilgili değil. Mesele, kendi militarizmini bir nebze tedip etmiş Türk tarafından sonra Kürt tarafının kendi militarizmini dizginlemesidir.
Öteki kılıcın da kınına girmesidir.