Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

Berlin, turizm, insan

Türkiye'nin Almanya'ya henüz atanan Büyükelçisi Hüseyin Avni Karslıoğlu'nun Berlin'de bir davette yaptığı konuşmayı dikkatle izliyorum. Son derece ilginç şeyler söylüyor. Büyükelçi, neredeyse Türkiye'nin Almanya'daki macerasının bir özeti sayılabilecek, son 50 yıldaki serüvenimizin düğüm noktalarına değiniyor.

***
Babası 1960'ta askeri darbeden sonra geliyor Almanya'ya. Daha önce DP'li, darbe olunca duyduğu rahatsızlığın itkisiyle bu ülkeye yerleşen bir doktor. Karslıoğlu burada anaokuluna gidiyor, ilkokula gidiyor, sonra Türkiye'ye dönüp üniversiteyi bitiriyor ve hariciyede yükselerek bu aşamaya geliyor. Daha önce de Cumhurbaşkanı Gül'ün iç kabinesindeydi.
Karslıoğlu, 2 milyona yakın Türk vatandaşının yaşadığı Almanya'ya atanmış, ilk Almanca konuşan sefir, Almanca gibi Almanca diyelim. Bunu vurguluyor. Ardından, buradaki Türklere Alman vatandaşlığına geçmelerini öneriyor. Siyasete girmelerini istiyor onlardan. Ama Türkiye'ye gitmelerini, bu "gezilerini" sadece köylerini ziyaretle kısıtlı tutmamalarını işaret ederek onları da Anadolu'yu, Anadolu'daki Yunan uygarlığını tanımaya, Süleymaniye'de kılınacak bir cuma namazının atmosferini yaşamaya davet ediyor. Yeni atandığı bu görevde herkesi kucaklayacağını, Kürt derneklerini de "istediğini" belirtiyor.
50 yıl önce Almanya'ya doktor olarak gelmiş bir babanın yarım yüzyıl sonra burada Büyükelçi olan oğlunun konuşması bana uzun, büyük, geniş bir Türkiye macerasının heyecan verici bir sonucu olarak görünüyor.
***
Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay söz alıyor ve çok şeyler yapacağına inandığı Büyükelçinin sözlerine bir noktada itiraz ediyor: Truva'nın Yunan kültürünün bir parçası sayılamayacağını vurgulayıp, "orada savaşanlar Çorum'dan giden Hititlerdi, Demre'den giden insanlardı, bir Anadolu koalisyonuydu o kuvvetler" diyor ve ekliyor, "Anadolu'daki bütün uygarlıklar Anadolu'nundur." Büyükelçi şık bir espriyle bu görüşü tamamlıyor, insanları "Truva'daki Anadolu uygarlığını görmeye" davet ediyor.
Günay'ın konuşması da "kültür ve turizm" alanında geldiğimiz yeri işaret ettiği için beni heyecanlandırıyor.
***
Turizm, Türkiye'de 1960'lardan beri bir meseledir. Ne yaparız da bu imkânı daha genişletiriz diye çok düşündük. "Her şey dahil" turizm anlayışından nihayet çıkıyoruz. Berlin'de açılan ve dünyanın en büyük turizm fuarı olan ITB'de Türkiye katılımı bunun bir göstergesi. Türkiye artık bir kültür turizmine yöneliyor, o meşhur ve elbette çok önemli, çok lezzetli, çok çekici "güneş, deniz, kum" anlayışından şimdi gastronominin, tarihin, "paralı turist"in öne çıktığı bir anlayışa geçiliyor. Kitle turizmi tabii ki, dışlanmıyor ama onun için bile kullanılacak yeni bir zemin hazırlanıyor.
***
Bundan sevinç duyuyorum. Nedeni biraz da kişisel. Bundan 20 yıl önce Turizm Bakanlığı'nda düzenlenen bir toplantıya katılmıştım, Kültür Bakanlığı danışmanı/ temsilcisi olarak. Tanıtımda kullanılmak üzere hazırlanacak afişlerin, posterlerin, billboard malzemesinin yaslanacağı mantığı, politikayı tartışacaktık. Şakir Eczacıbaşı'yla birlikte tam da bu düşünceyi savunmuş ama bir duvara konuştuğumuz izlenimini edinmiştik. Şimdi Türkiye oraya geldi.
***
Türkiye sadece bir "yalnız ve güzel ülke" değildir, çoğu kez yorucu da olabilen büyük ve heyecanlı bir maceradır.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA