Mısır'dan, Libya'dan New York'a, Washington'a yeni bir hat çekiliyor şeklindeki bir düşünce, bir önermenin bence üstünde enine boyuna düşünülmesi gerekir. Hatta bu önermenin içeriği, önemi, düzeyi, derinliği, Türkiye'yi belki de hiç tahmin etmediği, beklemediği bir boyuta taşıyabilir, ona tasavvurunun ötesinde bir mertebe tayin edebilir. Sakin sakin irdeleyelim.
***
Görüldüğü kadarıyla Türkiye, şimdi, OD'da yakın tarihinin en önemli rollerinden birini üstlendiği, o bölgeye
modellik eden, bölgenin iç dengelerini kurmaya çalışan bir pozisyona geldi.
İsrail'le çelişkisinin altında bu gerçek yatıyor. İsrail, baştan beri
AK Parti iktidarından tedirgin olmuştu,
Mavi Marmara'yı bahane etti, kışkırttı ve sonunda ilişkiler bugünkü halini aldı. Bu, doğrudan doğruya bölgenin en önemli iki gerçeğinden biri olan (diğeri Yahudilik elbette) Müslümanlığı/ İslam'ı kendisine çıkış noktası alan, ona dönük bir tartışma, gerilim ve çatışmadır. İsrail açıkça Türkiye'nin bölgede bugün sahip olduğu rolü oynamasını istemedi, istemez de.
Kabul edelim ki, öncesinde işler farklıydı. İsrail, laikliği, Batı yanlılığı nedeniyle Türkiye'yi kendisine bölgede bir müttefik olarak görüyordu. Mevcut İsrail hükümetinin milliyetçi yaklaşımı ve Türkiye'nin bölgede artan itibarı eski ilişkiyi kopardı, kırdı.
***
Öbür tarafta yani Arap âleminde Türkiye'nin oynadığı rol, sadece Türk hükümetinin istediği, benimsediği bir rol değildir.
Dünya Türkiye'ye böyle bir sorumluluk yüklüyor. Neden aramaya gerek yok, Batı, Arap dünyasının şu
"bahar"dan sonra nereye savrulacağını bilemiyor, İslamcıların eline geçeceğinden korkuyor, ürküyor,
Türkiye modelinden medet umuyor, bölgeyle, oradaki devletlerle bağını güçlendirmiş bir Türkiye'nin hakikaten model olabileceğini varsayıyor, bunu istiyor. Nitekim
Erdoğan, Mısır'da laiklik mesajını aynı zamanda ve muhtemelen daha fazla Batı'ya veriyordu.
***
Böyle bakınca gelin denklemi tersine çevirelim: Türkiye, OD ile olan ilişkiler sonucunda, bölge ülkelerinden daha fazla Batı nezdinde yol almış, daha ileri bir noktaya gelmiştir. Tamam,
Fransa ve İngiltere, tıpkı 20. yüzyıl başındaki gibi çapulcu mantığıyla, yağmacı refleksiyle bölgeye akbaba gibi üşüşmektedir ama onlar da düşecek yıldırımları çekecek paratoner olarak Türkiye'yi görmektedir.
Bu denklemin çelik çekirdeği ABD'dir. İlginç olan da onun ne düşündüğüdür.
***
Amerika basınını dikkatle izliyorum, ne olduğunu anlayan, olayları derinlemesine gören, izleyen yok, akademik dünyada da basın dünyasında da bulunmuyor böyle bir yaklaşım. Sebebi, doğan boşluğun yarattığı tedirginlik, kırılganlık, ürküntü. Hal böyle iken,
ABD-İsrail hattının 1948 sonrasındaki politikaları bölgede lif lif erimişken, Obama yönetimi bunu fark etmiş fakat henüz ne yapacağına karar alamamışken,
Amerika, Türkiye'yi o yörede istemeyip, desteklemeyip de ne yapacak?
Yapabileceği hiçbir şeyin kalmadığı, yol bulmaya çalıştığı, kafasını toplamakla, neler olduğunu anlamakla uğraştığı bir sırada Amerika'nın bölgedeki en
"sıkı müttefiki" Türkiye'dir.
Bu Türkiye'den kaynaklanmayan, Amerika'dan türeyen bir tercihtir. O nedenle insansız uçakları da verecektir Amerika, PKK'ya karşı bilgi-istihbarat akışı da sağlayacaktır.
Bütün bunların bir anlamı var, oldukça şeddeli bir anlam: Türkiye, bölgede İsrail'in boşalttığı yeri dolduracak mıdır, buna aday mıdır? Amacın bu olduğu açık. Böyle bir sonuca ulaşılacağı belirsiz. Fakat öylesi bir halde Türkiye, İsrail olmayacaktır. Son kertede İsrail'in bölgede çektiği "yabancılık" Türkiye için söz konusu değildir. Ama Türkiye'nin bölgedeki konumunu belirleyecek olan, bölge ülkeleri nezdinde Türkiye'ye itibar kazandıracak olan ABD ile olan ilişkisinin mesafesidir. Evet, Türkiye emperyal emeller içinde olabilir ama bu büyük emperyalist Amerika ile o yöndeki bir ittifaktan türemez.
***
Hele Filistin'in devlet olarak tanınma istemi ABD tarafından reddedilmişken...