Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

Kötü basın iyi basını kovmasın

Türkiye'yi toza dumana boğmuş olan tartışmalar son günlerde dönüp dolaştı, geldi, bir gazetecilik meselesine bağlandı. "Darbe Günlükleri"nin basında Ahmet Şık tarafından gün ışığına çıkarıldığının yazılması üstüne Alper Görmüş birkaç yazı yayınladı ve işin öyle olmadığını anlattı. Bu aslında gazetecilik tekniği ve etiği bakımından önemli bir çıkıştı. Verilmesi gereken değil çok farklı cevapları aldı, Görmüş. Yazılan yazıların bir bölümü, ondan, "bu aşamada" bu konuyu bu şekilde gündeme getirmemesini, açıklamamasını ister mahiyetteydi.
Daha fazlasını söylemeyeyim ama konu beni çok düşündürdü.
Düşündürdü, çünkü, gazetecilik, manipülasyona ve spekülasyona çok açık bir meslektir.
Kamuoyu, eski tabirle "efkar-ı umumiye', yani genel düşünce, genelin düşüncesi basın aracılığıyla oluşturulurken bu iki tehlikeli araç devreye nasıl girmeyecek, sorusu hayatidir. Onları engelleyecek basın etiği, tarafsızlık, nesnellik (objektiflik) bile bazen yeterli olmaz. Üstelik bu durum çok anlamlar ve işlevler yüklediğimiz belge yayıncılığı konusunda da geçerlidir. Belge tek başına bir şey ifade etmez. Nasıl elde edildiği, nasıl yayınlandığı vs o belgenin kendisinden daha önemli olabilir çoğu zaman. İnsan yorum okurken değil ama belgeye dayalı bir haber okurken daha fazla tedirginlik duyar, duymalı.
Bakalım, altından ne çıkacak diye... Yorum neticede yazan şahsın kendi görüşüdür.
Ama orada da dikkatli olmak gerek.
Taha Kıvanç geçen hafta (11.3.2011) Zaman' daki köşesinde, hakkında yapılan, yayınlardan söz etti. Kıvanç, öne sürülen iddiların hiçbirinin gerçek olmadığını kişilik özelliklerini de açıkça anlatarak dile getiriyordu.
Daha beterini ben söyleyeyim. 1 Mart tezkeresine karşı muhafazakâr kesimde kale gibi direnen Fehmi Koru'yu, Wikileaks belgelerinin ortaya saçılmasından hemen sonra, bazı köşe yazarları, akıl almaz bir biçimde, Amerikan görüşleri yanlısı hareket etmekle suçladı. Koru'nun o dönemde yazdığı yazılar
11 Eylül: O Kader Sabahı adıyla kitaplaşmış, ne dediği bu kadar somut bir biçimde ortaya koyulmuşken bu tür iddialar nedir, nasıl oluyor, kendiliğinden mi?
Şimdi şu CHP-Odatv ilişkisine, ortaya atılan iddialara, veriliş, işleniş yöntemlerine bakmak bile ortadaki toz ve duman tabakasının yoğunluğunu anlamak için yeterli. Gazeteci denilen birisinin kapı kapı dolaşması, "şikâyette bulunması", birilerine haber vermesi, görüşmeleri, talepleri, ona yönelik talepler, o taleplerin genel başkanları içermesi karşısında, ciddi, objektif bir basından, ortada cereyan eden tartışmaların gerçekten söylenen iddialara dayalı olduğundan dem vurulabilir mi? Kargalar bile güler halimize.
İzlerin bunca birbirine karıştığı bir dönemi açıklayacak tek kavram manipülasyon, teknik düzeyde. "Niye manipülasyon yapılıyor" sorusunun cevabı ise daha derinde saklı.
Onu bir yana bırakalım, şimdilik. Bu kadar saptırma kendiliğinden olamaz. Niye olsun?
Ortaçağdan çıkarken bulunmuş en önemli sloganlardan birisi bugün de geçerlidir: "il ya cause", -her şeyin bir sebebi vardır.
Türkiye hızla dönüşüyor. Çok kullanılan tabiriyle söylersem vesayet sisteminden çıkarken, sistemin tarafları birbiriyle çatışıyor. Bu çok açık. Çatışma darbe planlamaya kadar gitmiş, şimdi de onunla hesaplaşılıyor. Bu da bir o kadar net. Böyle bir dönemde poziyonlar hızla değişiyor. Bu bilhassa gazetecileri ve düşünce adamlarını sarsan bir durum.
Bu kadar geniş cepheli bir dönemde hiç kimse tek odaklı düşünceyle hareket edemez.
Herkes her oluşumda ikili, üçlü görüler taşıyacaktır. Bunlar bazen birbiriyle çelişen şeyler bile olsa, öyle. Kaçınılmaz biçimde öyle. Darbelere karşı olmak başkadır, hukukun kusursuz, eksiksiz işlemesini istemek başka.
Gazetecilerin tutuklanmasına karşı olmak başkadır, o gazetecinin işlevini sorgulamak başka. Hele hukuk ve hak kavramının neredeyse hiç bilinmediği, hiç uygulanmadığı bir ülkede, toplumda bu dikkatler, tutarlılıklar büsbütün zordur.
Ama şu bir gerçek ki, basın bir bölüm basın, hiç olmadığı kadar manipülatif, şu sıralarda.
Kimse nesnellikle uğraşmıyor, kimse önünde, elinde duran hadisenin kendisiyle meşgul değil. Herkes başka arayışların içinde.
Hep böyle miydi, bir şey söyleyemem ama, bu durumun bir hayli vahim olduğunu şuraya yazayım. Belki kötü basının iyi basını kovmamasına bir nebze katkım olur!


Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA