Kurultay haftasına girildiğinden, belli ki, şu dönemde kimse CHP dışında bir şey konuşmayacak. Bir partinin bizatihi konuşulması bile ona dönük beklenti ve taleplerin bir işaretidir. Öyledir ama gene de benim aklıma bu meyanda başka bir soru takılıyor. Bu beklenti ve talebi toplum mu yaratıyor, yoksa medya ve aydınlar mı?
Burada da tekrarlamak gerekirse "halkın" bir CHP beklentisi yok. Bu saptama belki spekülatiftir ama tırnak içinde yazdığım halk kavramı düşünülünce anlamı yerli yerine oturur. Dolayısıyla son dönemde ortaya çıkan "CHP değişebilir mi" sorusunu kimlerin sorduğunu da açıklar. Bu öncelikle aydınların ve onların konuşlandığı medyanın bir sorunu. Tabii ki, yanlış bir şey değil, yanlış olan neyin söylendiği, CHP'nin nereye çekilmek istendiği. "Kaset skandalı"ndan başlayarak ortaya atılan "değişim"in anlamı ancak bu yoldan daha derinlemesine anlaşılabilir. Peki nedir değişim için önerilenler ve o önerilerin anlamı?
CHP, şeddeli bir biçimde ifade edeyim, 2002'den bu yana tüm seçimleri sürekli olarak %25-75 oranında kaybeden bir partidir. Şimdi bu baraj yıkılmaya çalışılıyor. Nedeni açık: demokratik, çoğulcu bir toplumda iktidar partisi ne kadar doğru iş yaparsa yapsın ikinci bir demokratik partiye daha ihtiyaç var. Bu, bir parti kendisini sol bir temelde ifade ederse mümkündür.
AK Parti değişim düzlemindeki faaliyetiyle, statükoya karşı çıkmasıyla sol, CHP, 28 Şubat'tan başlayarak devlet ve bürokrasiyle özdeşleşmesi bağlamında sağ bir parti bugün. Ama CHP bu pozisyonunu değiştirip antimiliter, anti-bürokratik bir pozisyon alırsa bile bu halk nezdinde güçlenmesi için yeterli değildir. Bugün, daha gerçek terimlerle biçimlendirilmiş bir sol anlayışa bugün gereksinim var.
Bununla birlikte değişimini heyecanla bekleyen, onu iten bazı çevrelerin CHP'ye verdiği aklı iyi değerlendirmek gerekir. Bu kesimler bugün bile CHP'nin dönüşümünü sol üstünden tasarlamıyor. Bugün basında cereyan eden, devam eden, açılmak istenen CHP'ye dönük tartışmaların özü budur.
O kesimlerin geliştirdiği tartışma CHP'nin öncelikle endişeli modernlerle bütünleşmiş bir parti olmasını öngörüyor. Hatta daha da ilginç bir adım atılıyor. CHP'nin değil, bu çevrenin değiştirilmesi, dönüşümünün imkânları sorgulanıyor. Kim mi bu çevre, en kaba tanımıyla orta sınıflar. Kentsel alanda yer alan, orta sınıfa mensup, üst gelir diliminde yaşayan, iyi eğitimli bir kesim. Kendi içinde kemikleşmiş, laiklikle bütünleşmiş korkularıyla yaşayan, gündelik hayatlarına müdahale edileceği endişesini taşıyan, bu maksatla askeri girişimleri davet eden, ona cevaz veren, önce 28 Şubat'ı ardından Cumhuriyet Mitinglerini besleyen kesim. Şimdi, CHP'nin bu çevre değiştirilerek değiştirilmesi isteniyor.
Nasıl olacak bu? Yeterince açık bir biçimde dile getirmeseler de bir tek yolu var: 28 Şubat'tan başlayarak çok sert bir ideoloji olarak biçimlendirilmiş Kemalizmin, Etyen Mahcupyan'ın ifadesiyle, "yumuşatılması" yoluyla. Yeni bir içerik tanımlanarak, göreli bir demokratik içerik oluşturularak, Kemalizmin özgürlükçü, demokrat yapısı, mutlaka ve mutlaka din bağlamında, ifade edilerek yeni CHP'nin ideolojisine dönüştürülmek isteniyor. Daha 2007 seçimleri öncesinde türban/çarşaf "açılımı" yapan CHP şimdi o eksende yürüyerek bu hamlesini "doğru" yani "sivil Kemalizm" le bütünleştirmek kaygısı taşıyor. Ve bana öyle geliyor ki, bu, parti yönetiminin değil, partiye yol gösteren akıldanelerin yöntemidir.
Daha önce CHP'nin en fazla sollaşabileceğini, solculaşmasının güç olduğunu, yapabileceği en iyi şeyin hiç değilse demokratlaşma olabileceğini yazmıştım. O düşüncenin buralara savrulacağını, buralara çekilebileceğini öngörmemiştim. Şimdi "revize" ediyorum ve CHP'nin sol bir üslupla kendisini yenilemesi dışında, mümkündür veya değildir, tutabileceği her yolun onu yeni bataklıklara çekeceğini belirtiyorum.
Sayım suyum kilit!