Türkiye günlük siyasetle pençe pençe boğuşurken dünyada başka şeyler oluyor ve NY'de katıldığımız BM Genel Kurul toplantısında öğreniyoruz ki, o yeni oluşumlar bizi sadece etkilemekle kalmamış, Türkiye'yi bir model olarak da seçmiş. Yakın dönem diplomasisi yalnız "sıcak" uluslararası ilişkiler üstünden ilerlememiş. Bir yetkilinin kullandığı tabirle "kalkınma diplomasisi" diye bir alan da hızla gelişiyor ve Türkiye'nin öne çıkan, göze çarpan etkinliği bu alanda biçimleniyor.
Cumhurbaşkanı bu çerçeve içinde dün BM Genel Kurulu'na hitap etti. Gül, GK'nin Bin Yıl Kalkınma Hedefleri (BYKH) çalışmalarına bu suretle katıldı.
BYKH on yıl önce dünya ülkelerinin bir araya gelerek oluşturdukları bir yapı. Buna sadece yapı demek yeterli olmaz. BM, on yıl önce eğitim, sağlık, cinsiyet eşitsizliği, çocukların ve kadınların şiddetten korunması gibi konularda neler yapılabileceğini tanımlayan bir referans metni oluşturmuş. Şimdi, on yıl sonra hem hedefler gözden geçiriliyor hem de bundan sonra nelerin yapılabileceği karara bağlanıyor. Yeni bir referans metni hazırlanıyor.
Bu geçen süre zarfında Türkiye yukarıda sayılan sorun alanlarının tamamında büyük ilerlemeler kaydetmiş durumda. Bu nedenle de Türkiye'nin birikimi bundan sonrasını tartışırken bir model olarak ortaya getiriliyor. Türkiye nihai belgenin oluşumuna birikimiyle katkıda bulunuyor. İklim, çevre, gıda krizi gibi konularda Türkiye sadece kendi içindeki sorunları çözme yolunda modeller oluşturmakla kalmamış. Türkiye dünyaya maddi olarak yardımda bulunuyor.
Türkiye'nin yakın dönem uluslararası politik başarısının ve etkinliğinin daha da ileri gittiğini gösteren başka karineler de mevcut.
Örneğin Türkiye en az gelişmiş ülkeler (EAGÜ) konusunda son derecede etkili. Bu grupta 33'ü kara Afrika'dan, 16'sı Asya'dan olmak üzere 49 ülke yer alıyor. Grup on yıl önce Brüksel'de toplanarak gene neler yapılması gerektiğini kararlaştırmış. 2011'de İstanbul'da toplanarak hem Brüksel'i değerlendirecek hem de yeni hedefler planlayacak.
Bu arada Türkiye Afrika'ya ve dünyanın başka sorun bölgelerine doğrudan para, gıda ve diğer insancıl yardımları götürüyor. Yardımların toplamı 1.5 milyar doları buluyor ki, bu neresinden bakılırsa bakılsın çok büyük bir rakam. Bir anlamda EAGÜ'nün avukatı Türkiye.
Bu çizgide bir başka başarı daha var.
Türkiye BM Güvenlik Konseyi'nde geçirdiği süre içinde Afrika'yı daha yakından tanıma olanağı buldu. Yakın tarihi boyunca uzak kaldığı bu kıtaya şimdi hem teknik bilgi veriyor, hem onlara yol gösteriyor, hem maddi yardımda bulunuyor hem de THY'nin oralara seferler düzenlemesiyle yeni ilişki kolları geliştiriyor.
Cumhurbaşkanı, GK'de yaptığı konuşmada bu hedefler çerçevesinde Türkiye'de nelerin yapıldığını dile getirdi.
Konuşmanın özünü açlık ve yoksulluğun ortadan kaldırılması, gıda güvenliğini sağlayacak biçimde tarım yatırımı yapmak, kadınların güçlendirilmesi ve cinsiyet eşitsizliğinin ortadan kalkmasını sağlamak, eğitim ve sağlık konularında ilerleme kaydetmek, sürdürülebilir çevre koşulları yaratmak, demokrasi, gelişme ve güvenlik konusunda yeni işbirlikleri inşa etmek oluşturuyordu.
Dolayısıyla da Cumhurbaşkanı son dönemde sosyal güvenlik programlarının uygulanması, çocukların okula kazandırılması ve bilhassa kız çocuklarının okula gönderilmesi, ana-çocuk sağlığı ve sağlık sigortası alanındaki ilerlemeler, AIDS'in önlenmesi, toplu konut yapımı ve çevre politikaları konusunda yaptıklarını anlattı.
İşin özü, dünya bir dönemde yakıp yıktığı doğayı ve çevreyi yeniden kurma çabası içinde. 2. Dünya Savaşı sonrasında solun dünyaya tanıttığı politikaları şimdi küresel politikalara dönüştürme gayretini gösteriyor uluslararası kuruluşlar. Buna küreselleşmenin insancıllaştırılması demek de mümkün.
Bu ölçekte bakınca ve bu alanlarda Türkiye'nin başarısını görüp anlayınca başka bir lige geçtiğimiz de netleşiyor.