Geçen hafta çarşamba günü, İrfan Aktan, bir görüşme yapmak için gazetedeki odama geldi. Çok verimli bir söyleşiden sonra derlenip toparlanırken hemen Ankara'ya dönüp dönmeyeceğini sordum. Cuma günü mahkemesi olduğunu o güne kadar İstanbul'da zaman geçireceğini söyledi. Ne yalan söyleyeyim ben basından bildiğim davasının beratle sonuçlanacağını sanıyordum ama o pek umutlu görünmüyordu. Açıklanan karar ne yazık ki, Aktan'ı mahkum etti.
Aktan'ın niteliklerini, kim olduğunu bilmek, tanımak, öğrenmek isteyenler Yıldırım Türker'in önceki gün (7.6.2010) Radikal'de yayımlanan yazısına bakabilir. Yazısında Türker, Aktan'ın ne kadar verimli, yararlı, işlevsel bir gazeteci olduğunu anlatıyor. Aktan, yaptığı bir görüşme ve yazdığı bir haberden dolayı mahkum edildi. Mahkumiyete dayanak olan gerekçe PKK propagandisti olmak. Oysa Aktan yazısını, Türker'in bütün ayrıntılarıyla aktardığı gibi, masa başında değil, o bölgede yüz yüze görüşmelerden sonra yazmış ve dolayısıyla o yöredeki ruh durumunu da yansıtmıştı. Savunmasında belirtildiği gibi masa başında değil yerinde yapılan bir muhabirlikle kaleme alınan bu yazının böyle bir gerekçeyle yazarına 15 ay hapis cezası getirmesi doğrusu anlaşılacak bir şey değil. Karara karşı hukuki yollar denenecek, temyize gidilecek ama bu o kararın içlere sindirilmesi anlamına gelmez.
İrfan Aktan kararı belki son kertede uluslararası yargıdan dönecek. Belki temyizde bozulacak. Bilemem. Beni şu aşamada böyle bir kararın çıkması ilgilendiriyor. Doğrudan bir gazetecilik faliyeti halinde kaleme alınmış bu yazının şimdi bu şekilde nitelendirilmesi sadece Aktan'la ilgili bir durum değil. Buradan hareketle çok daha değişik bir değerlendirmede bulunmak mümkün.
Ben şöyle düşünüyorum: Böyle bir kararın demokratik olduğunu, vicdani olduğunu, mantıki olduğunu kabul etmek imkânsız. Ama süreç işliyor ve Aktan mahkum oluyor. Bu Türkiye'de Kürt açılımının devrede olduğu, herkesin bu açılımın yararını ve önemini paylaştığı bir dönemde geliyor. Eğer bir Kürt açılımı yapılacaksa ve o yönde bir gelişme sağlanacaksa bu tür kararların oluşumları nasıl baltaladığı, nasıl sekteye uğrattığı ayrıca değerlendirilmemeli midir? Son derecede kritik bir durum var orta yerde.
İkincisi, sorun sadece bir mekanizmanın baltalanması değil. Olamaz da. Daha geniş bakılırsa bugün Türkiye uluslararası politikada çok önemli bir dönemeç almaktadır. Bu kadar hayati bir ortamda Türkiye'nin gene o planda sahip olabileceği en büyük kozlardan birisi demokratikleşme doğrultusunda elde ettiği kazanımlar olacaktır. Taviz vermeden ülke içinde yaşanan ve giderek daha ağırlaşacağı anlaşılan bir Kürt sorununa karşın çok daha özgürlükçü, demokratik ve vicdani bir tutum içine giren Türkiye'nin dünyayla ilişkilerinin yepyeni bir zemine oturmayacağını kim nasıl iddia edebilir?
Oysa bana öyle geliyor ki, şimdi yavaş yavaş bir kere daha ısıtılmak istenen PKK sorunu ve giderek yaklaşan, son bir ayda 40 canı alan savaş ve şiddet ayak seslerini artık çok çeşitli zeminlerde duyurmaktadır. Aktan kararı da bu cümledendir. Şu sıralarda neredeyse herkes PKK ve şiddet sorununun uluslararası siyasetin de bir parçası haline geldiğini öne sürüyor. Bu işin içindeki yabancı parmağını arıyor. Öyleyse, bu konunun öteki yüzü olan Kürt sorununda daha demokratik bir tutum takınmak, daha geniş bir anlayış içinde kalmak o planı bozacak en önemli koz olmaz mı? Ve tam tersi: Yaptığı gazetecilik görevinin bu şekilde yorumlanmasıyla bir insanın bu kadar ağır bir mahkumiyet alması o yarayı deşmez mi?
Aktan'ın mahkumiyeti çok şeyi etkileyecek bir karardır.