Bu satırları okuduğunuzda Britanya'daki seçimlerin erken sonuçları alınmış olacak. İnsanlar dün sandık başına gidip oylarını kullandı. İlk değerlendirmelere göre son zamanların en geniş katılımlı seçimi cereyan ediyor. Bu da dahil bu seçimler Britanya siyasetine önemli değişiklikler, yenilikler getirdi. Bir kere daha önce hiç yapılmayan ve herhalde bu niteliğiyle İngiliz tutuculuğunun önemli bir göstergesi olan bir gelişme oldu ve televizyonda liderler tartışması ilk kez gerçekleşti. İkincisi, sürekli olarak iki partiyle hareket eden siyasal yapıda ilk kez üçüncü parti bu derecede etkili oluyor. Gerek oy verme oranını yükselten, gerekse üçüncü partiyi sistemin kilidi haline getiren koşul aynı: liderlerin televizyondaki tartışması.
Siyaset tarihinin en önemli tartışması olarak 26 Eylül 1960'ta yapılan Kennedy-Nixon tartışması gösterilir. O tartışma sonunda dengeler değişmiş ve Kennedy, Nixon'u biraz da beklenmeyen bir biçimde yenerek Başkan seçilmişti. Aynı şey bu defa İngiltere'de cereyan etti ve üç defa yapılan müzakereler sonucunda David Cameron kesin bir biçimde Brown'un önüne geçti. Nick Clegg de kendini kanıtlama olanağı buldu ve bu tartışmalar aracılığıyla kendisini sisteme dahil etti.
Bu seçim döneminin İngiltere'ye getirdiği bir diğer yenilik ise İşçi Partisi ile Muhafazakâr parti arasındaki yeni ideolojik yapılanma oldu. Bir araştırma şirketinin yaptığı bir ankete göre seçmenler oy kullanırken ve kararlarını oluştururken ideolojik tercihlerinden daha fazla hangi partinin devam eden sorunlara çare bulacağını göz önünde tutacak. Bu "pragmatizm" oranı bu defa daha önceki seçimlerden bir hayli yüksek. Halka hâkim olan "değişiklik" duygusu ve talebinin nereden kaynaklandığı da anlaşılıyor. Ekonomik durumun, sosyal güvenlik ve sağlık sisteminin giderek bozulması, ülkeye gelen göç gibi sorunlar onları çözeceğine daha fazla inanılan partinin öne çıkmasına da yol açacak.
Fakat tam bu aşamada LDP lideri Clegg'in söyledikleri kararsız seçmen üstünde ayrı bir etki yaratacak gibi. Clegg, partisinin ilerici bir parti olduğunu, böylelikle de İP'nin yerini aldığını söylüyor. İP'nin 1997'de iş başına gelirken sürdürdüğü değişim-yenileşme arayışının şimdi kendileri tarafından temsil edildiğini belirtiyor. Dolayısıyla diyor seçmen MP ile İP arasında değil çok belirgin bir biçimde İP ile LDP arasında bir karar vermek zorunda.
Clegg'in bu söylemi bir gerçeği doğruluyor. LDP'nin savunduğu görüşlerle örneğin Obama'nın kampanyası sırasında dile getirdiği düşünceler arasında çok büyük bir benzerlik var. Sorun bunların "liberal demokratik" mi yoksa "sol" görüşler mi olduğu. Amerika'da sol kabul edilen bu görüş kümesi İngiltere'de böyle bir ad alıyor. Bu içinde yaşadığımız dünyanın politik değerler sistemi ve ideolojik pozisyonları bakımından çok önemli bir durum.
Clegg'in bu çıkışının bir anlamı daha var. Eğer seçimler sonunda ortaya bir "asılı" ("hung") parlamento çıkarsa, yani hiçbir parti tek başına hükümet kuracak çoğunluğu sağlayamazsa Clegg bu tespitiyle İP'ye koalisyon için yeşil ışık yakıyor. Bu, Brown'ın elini de rahatlatan bir durum. Eğer Clegg söylediği gibi 650 kişilik Avam Kamarası'nda LDP şimdi 63 olan milletvekili sayısını 100'e çıkarırsa ve İP'nin çoğunluk için gerekli sandalye sayısı bu kadarla tamamlanırsa ortaya gerçekten ilginç ve önümüzdeki dönem için çok yararlı, önemli, hatta ufuk açıcı bir tablo çıkabilir. Dünyanın ve İngiltere'nin böyle bir koalisyondan elde edebileceği çok şey olabilir.
Bütün bunları yarın sabah daha rahat görüp konuşabileceğiz. Şimdilik daha fazla bir şey söylemek zor. O nedenle İngiltere seçimlerinin çok önemli bir yanına değinelim.
Diğer seçimlerde olduğu gibi bu defa da her basın organı kendince bir yan tuttu. Bundan hiç çekinmediği gibi, tersine bunu yapmamayı bir gayrı ciddilik olarak değerlendiriyor İngiliz basın anlayışı. Her gazete, çok ciddi, gerekçelerini uzun uzun sıraladığı imzasız editoryal yazılarla hangi partiyi niçin desteklediğini kamuoyuna duyuruyor. Bunu yaparken ilkel anlamda bir yandaşlık amacı gütmüyor. O çok hassas bir nokta. Bütün partilere haber düzeyinde eşit uzaklıkta kalarak okurunu aydınlatma manasında "biz olsak şu partiyi şu nedenle tutardık" diye görüşünü açıklıyor. Böylece objektif olmanın bir taraf olmakla ilişkisi bulunmadığını gösteriyor. Bunun dışında ciddiyeti, soğukkanlılığı, mesafeliliğiyle basın gene o basın.
Yarın sonuçları gözden geçiririz..