Temel iddiam şu: Türkiye yeni bir oluşumun etkisi altında. Kökleri dış politikada olan bu oluşum Türkiye'yi Ortadoğu bölgesine yerleştiriyor ve özellikle ABD bu yeni projede Türkiye'yle bir ittifak içinde görünüyor. Sadece Ortadoğu değil Balkanlar'da, Kafkaslar'da, Afganistan'a kadar uzanan çok büyük bir alanda Türkiye çok önemli bir güvenlik ve istikrar unsuru olarak şekilleniyor.
Böyle bir harekete değil Türkiye dünyanın hiçbir ülkesi, ordunun bilgisi, kabulü, desteği olmaksızın giremez. Dolayısıyla yakın dönemde ordunun Türkiye'yi bağlayan uluslararası ilişkiler üstünden gelişen bir pozisyonla etkinliği artacaktır. Şimdi soru bu etkinliğin sadece güvenlik meselelerine münhasır mı olacağıdır. Yoksa oradan kaynaklanan bazı etkilerle iç siyasette de ordu söz sahibi olacak mıdır?
Doğrusu bu zor bir soru. Ama eldeki verilere bakarak ve onları yorumlayarak konuşmak gerekirse yeni dönem eğer ABD'nin kuvvetiyle biçimlenecekse ordu pek o kadar iç politikada etkili olmayacak demektir. Bunun iki nedeni var.
Birincisi, yeni pozisyonu içinde Türkiye'nin kendisini en ileri derecede rahatsız eden sorunlarından uzak kalması gerekiyor. O sorun açıkçası Kürt sorunu bile değildir. Doğrudan doğruya PKK sorunudur. Daha Bush döneminde başlayan yeni pozisyon düzenlemesine bağlı olarak Amerika PKK'nın bitirilmesi için gerekli adımları attı. Obama döneminde o adımlar haydi haydi geliştirilecektir. PKK'yı bitirmiş bir ordu yakın dönemdeki etkinliğinden çok uzaklaşacaktır. Üstelik ciddi ölçülerde prestij kazanacaktır.
İkincisi, gerek ABD'nin gerekse Batı'nın kültüründe ordunun sivil politikaya doğrudan müdahalesi kabul edilecek bir unsur değildir. Batı siyasal tarihi bu gerçek çerçevesinde oluşmuştur. Dünyanın bugünkü halinde bize özgü bu koşulun daha fazla devam etmesi olanaksızdır. Aynı husus AB için de geçerlidir. Aynı husus bugün iş başında bulunan siyasal iktidar bakımından da geçerlidir. Türkiye yakın tarihinde ilk defa bir siyasal iktidar hiyerarşi dışı girişimlere, askeri darbe arayışlarına ve onların uzantılarına bu derecede somut bir biçimde tepki göstermekte, onların ortaya çıkarılması için irade ortaya koymaktadır. Bu şartlar altında bugüne kadar her darbenin arkasında yer almış ABD şimdi açıkçası darbe girişimlerine set çekerken ordunun iç politika etkinliğini artırması olanaksızdır.
İşin belki daha önemli yanı bizzat ordunun da disiplin dışı gelişmelerden ve darbe arayışlarından rahatsız olmasıdır. Ordunun bugün devam eden araştırmalara, soruşturmalara, muhakemelere açık veya örtülü katkı sağlamasıdır. Eğer bazı ilgili subaylar "Ordu arkamızda değil" diyorsa bu kendi başına bile çok önemli bir göstergedir. Kaldı ki, Türkiye'nin zihninde daima saklı tuttuğu emperyal düşüncelerin şu veya bu ölçüde gerçekleşmesi orduyu daha fazla tatmin edecektir.
Buradan şöyle bir sonuca varmak mümkün.
Türkiye çok önemli bir dönemeç alıyor. Bu sadece Türkiye'nin değil, ABD'nin değil dünya sermayesinin de bir isteğidir. Türkiye OD bölgesine ve Kuzey Irak'a açılırken oraya küresel sermayeyi de sokmaktadır. Bir petrol bölgesinde küresel sermaye eğer hareket edecekse öncelikle siyasal ve askeri güvenlik ve istikrar ister. Bunu Türkiye sağlayacaktır. O koşulların temini ise ancak Türkiye'nin kendi iç sorunlarından arınmasıyla mümkündür. Gene aynı noktaya geliyoruz. Bu muhakeme çerçevesinde Türkiye PKK sorunundan kurtuluyor. Gene bu muhakeme çerçevesinde dünya Türkiye'de, ordunun içinde ortaya çıkan toplumu, devleti, dünyayı ve bizzat orduyu da rahatsız eden unsurların temizlenmesini ve ordunun salt bir güvenlik unsuru olarak hareket etmesini istemektedir. Eğer bu irade üstünde sonun kadar yürünürse bir tarih kapanabilir.
Kim istemez?