Demokratikleşmenin sadece orduyla olan ilişkilerin düzeltilmesiyle sağlanacağını kim söylüyorsa, bu onun demokrasiden ne kadar çok şey anlamadığının bir göstergesidir.
Bu iddiayı Deniz Baykal öne sürüyor. Oradan hareketle de sistemin bir bütün olarak değiştirilmesini öne sürüp bazı önerilerde bulunuyor.
Bunlar anlaşılacak şeylerdir. Nedeni şu:
CHP 1998 sonrasında büyük hatalar yaptı. Kendisine demokratikleşme yönünde bir konum bulamadı. Laikliği ve cumhuriyeti, Kemalizmi ve orduyu neredeyse tek siyaset yapma aracı olarak seçti. Özellikle AB sürecindeki yasa değişikliklerine ve demokratikleşme girişimlerine karşı kökten tepkisel bir tutum içine girdi.
Şimdi bütün bunlar ortaya çıktıktan sonra ve CHP bu nedenle Türkiye'de sahip olabileceği her türlü potansiyeli yitirdikten sonra şu son dönemde bazı adımlar atarak asıl düşüncelerinin ve siyasetinin üstünü örtmeye çalışıyor.
Bu maksatla tam da asker-sivil yargı tartışması ortadayken 12 Eylül'ün yargılanmasını tam bir gündem saptırma çalımıyla öne sürdü. Kimsenin buna bir itirazı olmamasına rağmen o çıkış bugün neredeyse 'soğutuldu'. Bu o sırada alevlenen tartışmanın yönünü değiştirmek için bir girişimdi.
Şimdi CHP Cumhurbaşkanı tarafından onaylanan yasayı Anayasa Mahkemesi'ne taşırken tam da bu dönemde Baykal yeni bir çıkış yapıyor ve üç unsurlu bir öneride bulunuyor. Vergi ve yargı özerkleşsin, HSYK değişsin, dokunulmazlık kaldırılsın. Hemen belirtelim ki, bunlar doğru ve yerinde önerilerdir. Üstünde çalışılmalıdır. Ne var ki, bu önerinin bugün tartışmaya açılması CHP'nin AYM girişimini kapatmak için bir hamledir. Neden?
Yeni CHP'nin eskiliği
Çünkü CHP, bu yasayı da AYM'ye taşımakta haklı olabilir. Ama sorun bir teknik irdelemenin yapılmasından çok daha önemli bir anlam taşıyor. CHP, 2002'den bu yana kendini göstermiş bir modelden güç almaya çalışıyor. O tarihten başlayarak Türkiye'de devlet siyasete ikili bir müdahale sürecini işletmeye başlattı. Bunların ilki ordunun içindeki girişimler ve ordu-toplum bütünleşmesiydi. Cumhuriyet mitingleri bu şekilde belirdi. İkincisi, yargının devreye sokulmasıydı. Açıkçası ve kısacası Türkiye bir yargıçlar rejimine dönüştürülmek isteniyordu ve parlamentoda veya halk nezdinde sağlanamayan engellemeler hukuk değil yasacı bir anlayışla ve hâkim-mahkeme marifetiyle elde edilmek isteniyordu. Bunlar çeşitli defalar, çeşitli yollardan denendi, uygulandı ve her defasında da sonuç verdi.
Bu dönem zarfında CHP klasik özelliklerini sürekli olarak hatırladı. Yani, tarihsel olarak ordu-aydınlarbürokrasi ittifakından oluşan Tarihsel Blok'un siyasal-ideolojik örgütü olduğunu unutmadı ve o kanadın hareket ve girişimlerine parlamentoda destek verdi, güç sağladı.
Bu ilişkinin son derecede vahim ve kırılgan bir noktası var. CHP, bu süreçlerin hiçbirinde demokrasi ve özgürlük alanını genişleten bir tutum içine girmiyor. Tam tersine olumsuz ve demokrasi- özgürlük sahasını daraltan, toplumsal ve siyasal muhalefeti kısıtlamayı öngören bir muhakeme geliştiriyor. Her türden demokratik girişimi mevcut iktidara dönük bir önyargıyla ve muhalefet görüntüsü altında kısırlaştırma, kısıtlama kaygısı güdüyor.
AYM'ye de şimdi aynı mantıkla başvuruyor. Bu elbette bir haktır, hem de büyük bir haktır ama bize arkasındaki ideolojik muhakemeyi görmezden gelme imkânını vermez.
Cuma günü de şu "Baykalcı demokratikleşme" konusunu ele alayım.