Türkiye sürekli olarak belleksizliğe dayalı hatalar yapmak zorunda mıdır ve Türkiye siyasetçilerin o sabah nasıl uyanmışsa dünyayı o şekilde yeniden tanımladığı bir ülke olmaya mahkum mudur?
Deniz Baykal'ın Kürtlerle, Güneydoğu'yla, Kuzey Irak'la ilgili açıklamalarını okuyunca bunların aklımdan geçmesini engelleyemedim.
Engelleyemedim çünkü şimdi çok doğru ve büyük bir söz söylediği inancıyla kabaran Baykal, bundan daha kısa bir süre önce bugün söylediklerinin tam tersi görüşleri gene aynı kararlılık ve azimle savunuyordu.
Eskinin Baykal'ı
Dahası var. Baykal, siyasette geçmişi olmayan bir insandır. Ama o geçmiş Baykal'ın ardını tarih planında bırakmıyor. Eğer Baykal'ın şimdi hatırlamadığı SHP yılları, orada geçirdiği Genel Sekreterlik dönemi akla getirilirse ve o partinin daha 1988'den başlayarak ve daima artan bir tonda Kürtlerle, Türkiye'nin güneydoğusuyla ilgili çalışmaları arşivlerden çıkarılıp bakılırsa bu işin çok önceden aşağı yukarı bugünkü çerçeve içinde biçimlendirildiği görülür. Sorun kimsenin "Niye onlar unutuldu" diye sormamasıdır.
Baykal o zaman SHP'nin bu yaklaşımlarına uzak, kapalı ve sessizdi. O metinleri izleyenler, Genel Sekreter Baykal döneminde yazılmış Kürt raporunda bir tek, evet bir tek Kürt sözcüğünün yer almadığını herhalde hayretten faltaşı gibi açılmış gözlerle görecektir.
Gene aynı Baykal SHP'de TürkSünni delegasyona dayanıyordu. Kendi seçtirdiği İstanbul İl Başkanı'nı ilk Alevi olmayan başkan diye tanımlıyordu. Başına geçtiği CHP'yi de hızla milliyetçiTürkçü bir zemine oturtmakta gecikmedi.
Bugünün Baykal'ı
"Bunları bırakalım, söyledikleri yanlış mı?" diyenler olacaktır. Zaten basında da söylediklerine övgüler düzülüyor. Bu yaklaşıma dönük üç şey söyleyeyim:
1. Hayır, yanlış değil. Ama o detayları ilk kez Baykal söylemiyor. Çok yazılmış, çok anlatılmış şeyler, şimdi Baykal'ın söyledikleri. Sadece Baykal yeni(den) uyanıyor. Birincisi bu ve bu çıkış şu çok özel nedene dayanıyor.
2. Baykal'ın söylediklerinin altında çok daha vahim ama öteden beri geliştirilen şimdi yavaş yavaş telaffuz edilmeye başlanan bir iddia var; ikili bir iddia. Bir, Kuzey Irak aslında Türk toprağıdır; Türkiye'ye aittir. İki, orası Irak devleti egemen oldukça Türkiye dışında düşünülebilirdi. Oysa o yapı bozuldu; bu durumda mevcut oluşuma izin verilemez, Türkiye toprağı ilhak etmelidir. İşte, bütün sorun budur. Baykal, bu "resmi" ve hatta "irredantist" (yayılmacı) siyasetin altyapısını ve koşullarını biçimlendiriyor.
3. Baykal, ateşe elini sokmaz. Onun siyasal inancı dün ve bugün arasındaki kopukluktur. Eskiden "bu da geçer ya hu" denirdi ya, Baykal'ın şiarı "bu da unutulur ya hu" olduğundan, şimdilik, şu dönemde, şurada bunu söyleyeyim, yarına başka bir şey bulurum, yaklaşımıdır onu bu çizgiye çeken. Türkçesiyle, günü kurtarmak. Mesela kurultay döneminde yeri geldiğinde "yeni sol" gibi bir iddiayla ortaya çıkmak, "Anadolu sosyalizmi" önermek sonra bildiği gibi gitmek. Bu da onlardan birisi.
Ama, gelin görün ki, tarih unutmaz!