Geçen hafta basında iki önemli yazı yayınlandı. Yazılardan ilkini Cengiz Çandar yazdı ( Referans, 3.10.2007). (Bu arada, Çandar'ın
6.10.2007'de gene Referans'ta yayınlanan "Diyarbakır'da Garry Adams'ı Anımsamak" yazısının olağanüstü derecede önemli olduğuna değinelim.) Çandar'ın yazısına Yeni Şafak'ta Kürşat Bumin atıfta bulundu, "Külahları Değişmek" başlıklı makalesiyle ( 6.10.2007 ). Her iki yazar da, "Liberallerin AKP'ye desteği nereye kadar?" diye özetlenebilecek bir soruyu ele alıyor ve meseleyi Hrant Dink ve 301 konusu etrafında tartışıyordu. Çandar, soruyu, çok net bir biçimde yanıtlamıştı: "AKP, 'askeri vesayet altında bir Türkiye'yi kabullendiği noktada, var olduğu iddia edilen bu 'zımni ittifak' biter."
Liberaller mi aydınlar mı?
Ben bu soruyu daha farklı bir biçimde daha önce bu köşede yazdığım bir yazıda sormuştum ( Dar Omuzda Ağır Yük/ 8.9.2007). AKP ile yapılmış bir ittifaktan söz ediyor ama liberalleri değil, "aydınları" taraf görüyordum. Oradan hareketle de "AKP'nin aydınları nerede" diye başka bir soru soruyor, 2000'li yıllarda İslami kesimde görülen canlı tartışma ve düşünce üretme ortamının şimdi yok olduğuna değiniyordum.
Bu yazıma farklı tepkiler aldım. Çok değer verdiğim bir gazeteci dostum, İslami kesimin AKP hareketine destek veremeyeceğini, bu oluşumun tümüyle özgün temellere dayandığını ve onun AKP dışı çok daha geniş bir aydın kesimi tarafından savunulması gerektiğini belirtti. Şimdi Çandar'ın ve Bumin'in yazılarını da okuyunca daha farklı bir saptamada bulunmak istiyorum.
Koalisyonun niteliği
AKP, kendine özgü niteliklere sahip bir siyasal oluşum. Onun özgül yanlarını aklımın erdiği kadarıyla Türk Sağı ve AKP başlıklı yapıtımda ele aldım. Orada AKP'yi bir koalsiyon partisi olarak nitelendirdim. 22 Temmuz seçimi bu saptamayı doğruladı ve AKP'ye büsbütün bir koalisyon niteliği kazandırdı. İş çevreleri, taşra burjuvaları, halk ve aydınlar bir koalisyon meydana getirerek bu partiyi iktidara taşıdı.
Bu koalisyonun niteliği neydi? İnsanlar kendi ideolojilerini bir yana bırakıp tamamen "AKP'lileşerek" mi o partiye yöneldi, 22 Temmuz'da, yoksa daha farklı bir dürtüden mi hareket ettiler? Bence önemli olan bu sorudur ve onu yanıtlayabilmek için "siyasal ittifak" kavramına bakmak gerekiyor.
İdeolojik ittifak-politik ittifak
Politik alanda bir ittifakın oluşumu iki koşula dayanır. Bir ittifak ya ideolojiktir ya da politik. İdeolojik bir ittifak için söylenebilecek fazla bir şey yok. Aynı olmasa da çok benzer ideolojilerin birbirine yakınlaşması, birbiri içinde erimesidir bu koalisyon. Daha ilginç olanı politik ittifaktır.
Politika, değişen durumlar karşısında sürekli olarak farklı tavırlar almaktır. Bu tavırları alırken kişinin kendi siyasal-ideolojik pozisyonunu yitirmesi gerekmez. Tam tersine onu sonuna kadar muhafaza edebilir. Fakat, belli bir durumda, farklı siyasetlerin yolları belli konularda ve zamanlarda kesişebilir. İki farklı ideoloji çok farklı beklentiler içinde olsa da belli bir hedefi yakalamak ister. O noktada kendilerine ait ideolojik perspektifleri ve öncelikleri yitirmeksizin bir ittifak/koalisyon meydana getirebilirler. (Türkiye'de çok tartışılan "döneklik" bunun dışındadır: çünkü, orada daha öne çıkan husus ideolojik zeminin kaybedilmesidir.)
AKP, bugün çeşitli kesimlerle ideolojik değil politik bir koalisyon kurdu. AB, demokratikleşme, askeri vesayetin aşılması ve daha nice konuda ona dönük beklentiler var. Bunları yanıtladığı ölçüde bu koalisyonun taraflarını politik olarak yanında tutacak, bunlara dönük beklentileri yanıtlayamadığı ve yükümlülükleri yerine getirmediği oranda o elemanları yitirecektir. Bu, aynı zamanda, 2002 seçimlerinden beri gözlemlenen "hareketli siyasetideoloji" anlayışının da bir uzantısıdır.
Yani, her ittifak teslim olmak değildir. AKP'liler de AKP karşıtları da bunu böyle bilmeli.