AKP, iktidardayken oyunu bu ölçüde artıran ilk parti olarak seçimi kazandı. Bu başarının altında yatan birkaç önemli nokta var.
1. Türkiye partisi olmak
AKP, kazandığı oyla bütün Türkiye'nin partisi olduğunu kanıtlamıştır. Bu niteliğiyle AKP, Türkiye'de hem sağın hem de solun partisi konumundadır . Sadece sağ ve sol açısından değil aynı zamanda kimlik temelindeki politikalar, yoksulluk yönlendirmeleri, 1991 sonrasında ortaya çıkmış yeni sosyolojiler bakımından da AKP bir Türkiye partisi olduğunu kanıtlamıştır. Bunun en önemli göstergesi bir bölge partisi olan DTP'yi Güneydoğu'nun birçok ilinde büyük farklarla yenmesidir. Yakın dönemdeki lüzumsuz gerilimleri, çatışmaları ortadan kaldırmak ve yeni bir demokratik açılım sağlamak bakımından bu altın değerinde bir fırsat ve olanaktır. Bu durum AKP'yi zorunlulukla bir merkez partisi yapmaz; fakat merkezin yeniden tanımlanmasını zorunlu kılar.
2. Sosyo-ekonomi gerçeği
Bu mantığı sürdürecek olursak AKP, DP-AP-ANAP'ın devamı bir parti olduğunu ortaya koymuştur. Geniş kitleleri yoksulluk, ekonomi politikaları, refah, sosyal güvenlik gibi alanlarda kavramıştır. AKP'nin başarısını bu olguların dışındaki nedenlere atfetmek gerçekten aymazlıktır. AKP, çok akıllı ve akılcı bir sosyoekonomik plan ve uygulamayla bu sonuca erişmiştir.
AKP'nin bu niteliği, sosyoekonomik koşullar yönünden onu sola açarken kültürel değerler ve onların siyasallaştırılması yönünden de sağla bütünleştirmiştir. Ne var ki, AKP'den bu niteliğini sonuna kadar sürdürmesini beklemek onun adına da Türkiye adına da yazık olur. Gerçek bir sol partinin ortaya çıkması, gerçek bir liberal partinin oluşması yararlıdır. Aksi takdirde AKP'nin klasik 'tek parti' veya devlet partisi niteliği taşıyacağı açıktır.
3. Dinsellik ve modernleşme
AKP'nin bu seçimlerde dinsellikle yakın bir temas içinde olarak konumunu elde ettiği su götürmez bir gerçektir. Dinsellik bu seçimlerde cumhurbaşkanlığı seçimleriyle somutlaşmıştır. AKP'nin asker-devletçi elit tarafından o süreçte dışlanması tıpkı 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül sonrasında olduğu gibi kitleleri mağdur olan partiye itmiş, halk onu yeniden iktidara getirirken kendi söz hakkını bir kez daha tescil etmiştir.
Bununla birlikte AKP'nin bu seçimlerde türban, imamhatip liseleri gibi konuları hemen hemen hiç kullanmadığını anımsamak gerekir. Tam tersine o konuları DP ve MHP işlemiştir. Elde ettikleri sonuç ortadadır. Aynı şekilde halk daha radikal bir dinsel parti olan SP'yi de sıfırlamıştır. Buna bakarak AKP'nin de toplumun da Türk modernleşmesinin belkemiği olan dinmodernleşme çatışmasında ağrılığını açıkça modernleşmeden yana koyduğunu söylemek gerekir.
4. Muhafazakârlık ve değişim
AKP'nin bu başarısı Türkiye'de muhafazakârlık tanımının ne kadar özgül (spesifik) olduğunu bir kez daha ortaya koymuştur. Dinsellikle bütünleşen bir laiklik nasıl kendisine has ölçüleriyle Türkiye'ye ait bir gerçekse aynı şekilde değişim içinde muhafazakârlık ve modernleşme de aynı şekilde bize özgü bir gerçekliktir. AKP buradan hareketle önümüzdeki dönemde, ideolojik bir saldırı haline getirmeden ve toplumun kişiliğini ve duygularını hırpalamadan, eğer AB ile olan ilişkisini (AB'den kaynaklanan saçma olumsuzlukları aşarak) pekiştirir, reform sürecini devam ettirir ve nihayet sivil bir anayasa oluşturabilirse Türkiye'ye çok büyük bir katkıda bulunacaktır. Böylelikle dışa kapanıklık ve dışlayıcılık anlamına gelmeyen bir biçimde Batı dışı modernleşmenin yöntem olarak çok güçlü bir örneğini ortaya koyacaktır.
Kısacası, AKP, seçimleri sosyo-ekonomik temelde, demokratikleşme doğrultusunda ve değişim talebiyle kazandı. Şimdi beklenen bu üç noktada daha ileri açılımlar gerçekleştirmesidir. Böyle bir girişim doğuracağı sancıları giderecek araçları da içinde barındıracaktır.