Amerikan Doğal Tarih Müzesi'nin 2008 yılında New York'ta açtığı ve tam 237 bin kişinin ziyaret ettiği 'İklim Değişikliği Sergisi:Hayata Tehdit ve Yeni Enerji Geleceği' isimli serginin şu sıralar İstanbul'da sergilendiğinin farkında mısınız?
Ne yazık ki çevreyle ilgili konular, hem dünyanın hem de Türkiye'nin öncelikli başka gündem maddeleri arasında sürekli arka plana itiliyor.
O nedenle size her şeyden önce fırsatınız varsa, İstanbul'daysanız ya da İstanbul'a seyahat edecekseniz, Santral İstanbul'da ekimde başlayan ve yeni yılın ilk 15 gününe kadar devam edecek olan bu önemli sergiyi çocuklarınızla birlikte ziyaret etmenizi tavsiye ederim.
Ne iyi etmiş de İstanbul Büyükşehir Belediyesi ev sahipliği, Karbon Saydamlık Projesi'ne Türkiye'den raporlama yapan ilk telekomünikasyon şirketi olan Türk Telekom da ana sponsorluk yapmış.
Sergiyi gezmenin şöyle bir faydası oluyor. İnsan daha çok düşünmeye başlıyor. Örneğin yakıt verimliliği yüksek araçlar kullanma konusunu düşünüyor ya da daha az otomobil kullanmak için yürümek ve bisiklete binmek gibi seçeneklere bu kadar uzak olduğun için üzülüyorsun.
Aranızda hanginiz daha iyi otomobil kullanma alışkanlığı edinirse daha az karbon salınımı yapacağını düşünüp bunun için çaba sarf ediyor.
Ya da "hırçın araç kullanmanın yakıt tasarrufunu yüzde 30 oranında kötüleştirdiğinin" hanginiz farkında?
Hangimiz gıda ambalajını azaltmak için uğraş veriyoruz? Kullan-at ürünleri azaltmaya ya da taze-meyve sebzeleri naylona sarmadan almaya çalışıyoruz?
Ya da trafiğin yoğun olduğu saatlerden kaçınmak, yazıcıdan çıktı almamaya özen göstermek... İklim Değişikliği Sergisi hakikaten insanı düşünmeye zorluyor. Düşünmek iyi ama yetmiyor. Uygulamaya geçmek gerekiyor.
Bir ay kadar önce Uluslararası Enerji Ajansı Başkekonomisti Fatih Birol'u Sabancı Üniversitesi ve Akbank'ın birlikte organize ettiği bir toplantıda dinledim. Hiç iyi şeyler anlatmadı. İki kötü haber verdi ve iklim değişikliği trendi ve politikalardaki genel atmosfer için "umutlu olmamızı sağlamıyor" dedi.
Fatih Birol'a göre, enerji politikaları hükümetlerin ajandasında giderek aşağı kayıyor çünkü gündemdeki ilk konu finansal kriz. Herkes buraya kilitlenmiş durumda.
Yenilenebelir temiz enerji politikaları hükümetlerden ilgi beklerken bu olamıyor. Birol, karbon emisyonunun 2010'da tarihi rekor kırdığını anlatırken, "Düşmesini bekliyorduk ama ne yazık ki gerçek hayatta bu mümkün olamadı" diyor.
Neticede Güney Afrika'daki iklim konusunda yapılan tartışmalarda neler yaşanacağını bize o gün anlattı Birol ve aynen de söylediği gibi oldu. Yani Çin gibi ülkeler, bugüne kadar başta ABD olmak üzere gelişmiş ülkelerin kömür ve petrol kullandığını, sıranın kendilerine geldiğini söyleyeceklerini ve "temiz enerji kullanın" taleplerini kabul etmeyeceklerini bir bir anlattı Birol. Nitekim de bu konularda tartışmalar çıktı.
Sürdürülebilirlik Komitesi
Türkiye'ye dönecek olursam, Santralİstanbul'daki sergiyi Türk Telekom Kurumsal İletişim Müdürü Sinan Cem Şahin ile birlikte dolaştık.
Şahin'in anlattıklarını dinleyince, Türk şirketlerindeki farkındalığın giderek arttığını daha iyi anladım.
Düşünün ki Türk Telekom kendi içinde bu konuları ajandasında üst sıralara taşıyarak, 2010 yılında Sürdürülebilirlik Komitesi kurmuş. 1990'larda düşünülmeye başlanan güneş panelleri konusunda daha hızlı kararlar almaya başlamış, Türkiye genelinde 1000'in üzerinde güneş paneli kurmuş.
Türkiye'nin dört bir yanına dağılmış olan Türk Telekom binalarında da her türlü enerji tasarrufu için önlemler almış. 170 binadaki tüm ampulleri değiştirmiş, kağıt kullanımını asgariye indirmiş, yüzde 25 daha az mürekkep kullanan yeni makineler kullanmaya başlamış.
Filodan kaynaklanan karbon salınımını, akaryakıtta 700 ton, mesafede ise 13 miyon km tasarruf sağlayarak azaltmayı başarmış.
Elektronik faturaya geçen şirketin 2009'dan bu yana 2 bin 171 toplantıyı Telepresence teknolojisi ile yaptığını ve bu sayede 17 bin 368 uçuştan tasarruf edilerek 2.18 milyon kilo karbon salınımının engellendiğini öğreniyorum.
Çevreye duyarlılık konusunda sadece Türk Telekom'un yaptıklarına bakıyorum, sayfalar dolusu olduğu için hepsini yazmamın mümkün olmadığını görüyorum.
Sanırım bu hareketin dalga dalga tüm şirketlere, tüm topluma yapılması için hepimize düşen görevler var. Dünyanın daha fazla ısınması gelecek kuşakları tehdit ediyor, daha fazla geç kalmamalıyız.