Türkiye 1951'de yapılan Cenevre Anlaşması gereği mültecilere coğrafi çekince koyuyor. Yani Avrupa'dan Türkiye'ye sığınan bir Avrupalı mülteci olabilir ancak diğer ülkelerden gelenler mülteci olamaz. İşte bu sebepten Türkiye'nin kayıtlı sadece bir mültecisi var, o da bir Azeri. Onun dışında kalan herkes bu ülkeye gelen sığınmacılar ve üçüncü bir ülkeye gitmek için BM'nin mülteci olup olmadıklarına karar vermesini bekliyor. İşte bu karar verme süreci uzadıkça da dramlar artıyor.
Çorabatır, BM Türkiye Ofisi'nin sığınmacılara yönelik olarak kullanılan bütçesinin 3 milyon dolar olduğunu ancak yeterli olmadığını söylüyor. Bu nedenle de halktan yardımların önemine dikkat çekiyor. Türkiye'de sığınmacılar 25'e yakın şehirde tutuluyor. Örneğin Kayseri'nin seçilmesi Kayseri halkının aş evleriyle yaptığı yardımların çok olmasından kaynaklanıyor.
Öğrendiğimiz kadarıyla 2007 yılında Türkiye'ye sığınan 346 kişi istediği ülkeye gönderilmiş.
Çorabatır, bir kişinin mülteci olup olmadığına karar vermenin kolay olmadığını, o nedenle de ilk mülakat için bir yıl sonrasına gün verildiğini anlatıyor. Konuştuğumuz Kürt sığınmacılardan biri İran'dan önce Irak'a sığındıklarını ve Irak karışınca da Türkiye'ye sığındıklarını anlatıyor. Bu durumda olan 1200 kişiden 800'e yakını beklemeye tahammül edemeyerek kaçak yollara başvurmuş, tabii gidenlerin akıbeti bilinmiyor.
Yazacak çok şey var. Yakında AB'ye uyum gereği Türkiye Avrupa dışından gelenleri mülteci kabul etmeye başlayacak. Ancak kuşkusuz bu olduğu takdirde, sorunlu ülkelerden özellikle İran ve Irak'tan gelecek insan seli ile nasıl uğraşacak onu bilmem mümkün değil.
Bildiğim, hemen yanı başımızda mesela bir sokak ötemizde öylesine büyük dramlar yaşanıyor ki, kimimizin büyük zannettiği sorunları ancak bir mercimek büyüklüğünde kalıyor!