CHP Halkla İlişkilerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Gülseren Onanç, Kemal Kılıçdaroğlu'nun davetine icabet ederek istifa etti. Kusuru, "CHP'nin tabanının % 65'i çözüm sürecini destekliyor" demesiydi. Bir de, Radikal'de yayınlanan Ahmet İnsel'e ait bir yazıyı, Twitter'daki takipçilerine göndermesiydi. İnsel, AK Parti'nin açılım sürecinde CHP'yi MHP'yle birlikte milliyetçilik alanına iterek, tuzağa düşürdüğünü ileri sürüyordu. Onanç "Ben, işte bu tuzağı önlemek istiyorum" diye yazmıştı.
CHP'de, zaman zaman her kafadan bir ses çıkmasını "demokratik bir partideki çok seslilik" olarak izah edenler vardı. Onanç'ın istifasıyla onlar da mahcup düştü. Madem çok seslilik makbul, niçin Gülseren Onanç cezalandırıldı?
Kemal Kılıçdaroğlu, parti disiplinini sağlamaya gayret ediyor. Zaten bu yüzden kapalı grup toplantısında Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu'ya "CIA ajanı" diye seslenen Dilek Akagün Yılmaz da Disiplin Kurulu'na sevk edildi. Ama CHP'deki çelişkiler çok derin. Birini sustursanız, diğeri konuşacak. İki anlayış farkı mevcut. "Ulusalcı"- "Yenilikçi" kanatları bağdaştırmak kolay değil. Özellikle çözüm sürecinde görüşleri telif etmek daha da zorlaştı.
Baraj % 5'e düşürülürse, CHP'deki bütünlüğün uzun süre muhafaza edilememesi ihtimali var. Fazilet Partisi'nde bu tecrübeyi yaşadık. Gelenekçilerle Yenilikçiler, bir noktada birbirinden koptu. CHP'de de benzer bir gelişme ortaya çıkabilir. CHP "Ortanın solu" çizgisini benimseyince, bir grup milletvekili partiyi terk etmişti. Benzer bir yol ayrımı, Genel Başkanlık, İnönü'den Ecevit'e geçince de meydana gelmişti.
Bu defa, tarih tekerrür edecek mi?