Savaş zamanı at izi, it izine karışır. Etrafı yoğun bir sis kaplar; bilgi kirliliği artar. Suriye'de de bunlar yaşanıyor. Tabii ister istemez, Türkiye de, gelişmelerden etkileniyor.
Apaydın kampında neler oluyor? Önce, CHP'lilere izin verilmedi; sonra neden TBMM İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Ayhan Sefer Üstün'ün 5 milletvekiliyle çadır kente girmesine müsaade edildi? Hani oradaki askerlerin güvenliği söz konusuydu? Ayrıca, Özgür Suriye Ordusu'nun kullandığı web sayfasında, iletişim bölümünde, "Ana Üs" başlığıyla adresin "Hatay/Türkiye" olarak belirtildiği iddia ediliyor. Verilen telefon numarası da, Türk GSM şirketlerine ait.
Bilgiler doğru mu? Doğruysa, bu durum nasıl izah ediliyor?
Öte yandan, İMC TV, Apaydın kampı önünde Özgür Suriye Ordusu'ndan bir komutanla konuştuğunu ileri sürüyor. Bu asker, sınırdan istedikleri zaman girip çıktıklarını, Cilvegözü sınır kapısını ellerinde tuttuklarını, Suriye tarafındaki Özgür Suriye Ordusu askerleriyle temas ettiklerini, onlara yemek götürdüklerini ve eğittiklerini söylemiş. Böyle bulanık bir havada her söylenene inanmamak gerektiğini biliyorum. Meselâ, Apaydın kampındaki sığınmacı bir asker, niçin kendisini Özgür Suriye Ordusu'nu eğitiyoruz diye ele versin? Bu haber düzmece de olabilir. Ama eğer doğruysa, kıyamet kopartmak gerekir.
***
Suriye'de iç savaş yaşanıyor... Sadece hükümetin askerleri değil, muhalefetin savaşçıları da ölüm saçıyor. Meselâ Şam'a bağlı Daraya kasabasında, aralarında kadın ve çocukların bulunduğu 200'den fazla ceset ele geçti. Esad rejimi, muhalifleri suçladı; muhalifler ise Suriye ordusunu. Buna mukabil Independent gazetesinin deneyimli muhabiri Robert Fisk'in dediğine göre,
muhalifler, rejimin elinde esir bulunan bazı kişileri kurtarmak üzere, askerlerin ailelerini ya da postacı gibi sıradan insanları kaçırmışlar. Takas sonuçsuz kalınca, onları acımasızca öldürmüşler.
Tabii gene bu haber doğru ya da yanlış diyemeyiz.
Meselâ geçenlerde Daily Telegraph gazetesi bir haber verdi. Suriyeli muhaliflerin İstanbul'da İngiliz ve ABD'liler tarafından eğitildiği ileri sürüldü.
ABD'li ve İngiliz yetkililer, gazetenin muhabirine, ortak değer taşıyan insanlardan bir bütünlük oluşturma gayreti içinde olduklarını, ileride liderlik yürütebilmeleri için sivillere bazı beceriler kazandırdıklarını anlatmış.
Bu bilgi doğru mu, yanlış mı?
Gene Robert Fisk'in bir makalesinde, Suriye ordusunun Halep'te bulunan bir komutanına atfen şu malûmat veriliyor:
"
Muhaliflerin keskin nişancıları arasında, Türkler, Çeçenler, Afganlar, Libyalılar ve Sudanlılar var. Halk, bu yabancı savaşçılardan korkuyor."
Ben kimseye ne yüzde yüz inanıyorum, ne de inanmıyorum. Cezayir'de 1992'de FIS'in kazanacağı anlaşıldığı için seçimlerin 2'nci turu iptal edilmiş, ülke 10 yıl sürecek ve 100 bin kişinin hayatına mal olan bir iç savaşın içine yuvarlanmıştı. O tarihte hep "
İslâmcı teröristleri" suçladılar ama sonradan cinayetlerde devletin de parmağı olduğu anlaşıldı. Amaç, "
İslâmcılar cihad yapıyor, adam öldürüyor; bunlarla demokrasi olmaz" havasını yaratmaktı.
Suriye çetin bir iç savaş yaşıyor. İlk başta muhalifler silâhsızdı. Fakat sonradan silâhlandılar. İki taraf da öldürüyor. Akıl ve mantık, Türkiye'ye, Suriye'deki taraflarla arasına biraz mesafe koymasını tavsiye ediyor. Bir de, bilgi kirliliği devam etsin istenmiyorsa, daha şeffaf davranmaya gayret etmek lâzım.