Evvelki gün TV 8'de, "Tutuklu milletvekilleri için ne yapılabilir?" diye konuşurken, Turgut Kazan, 1961 Anayasası'nı hatırlattı. 1961 Anayasası'nın yasama dokunulmazlığını düzenleyen 79. maddesinde, bugünkü gibi bazı eylemlerle ilgili istisna hükümleri yok. Şöyle deniliyor: "Seçimden önce veya sonra bir suç işlediği ileri sürülen Meclis üyesi, Meclis'in kararı olmadıkça tutulamaz, sorguya çekilemez, tutuklanamaz ve yargılanamaz." Sadece "ağır cezayı gerektiren suçüstü hali" bu hükmün dışındabırakılıyor.
Yeni anayasada pekâla böyle bir düzenleme benimsenebilir. Ama önce, CHP'li üyelerin parlamentoya gelip, yemin etmesi ve siyasi faaliyete katılması gerekmektedir. "Anayasaya aykırı kanun düzenleyelim" diyenler de var. Mevcut anayasanın 83'üncü maddesi, seçimden önce soruşturulmasına başlanmış olmak kaydıyla, anayasanın 14'üncü maddesinde sıralanan eylemlere (devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı, demokratik ve laik cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetlere) dokunulmazlık vermiyor. Ergenekon ve KCK bu kapsamda görüldüğü için, yargılananlar dokunulmazlıktan yararlanamadı. Dolayısıyla, tutukluluk halinin devamı, tamamen hâkimlerin takdirine bırakıldı. Boykot sona ererse, bütün siyasi partiler milli irade esas alınacağına göre, mutlaka uzlaşacaklardır. 1961 Anayasası'nın dokunulmazlık maddesini emsal alan bir düzenlemeyle sorun kolayca çözülebilir. Ama Tayyip Erdoğan'ın, Kılıçdaroğlu'na "Başbakanı pes ettirdim" deme fırsatı vermemesi gerektiğini düşünüyorum. Kılıçdaroğlu, önce hatasını tamir etsin.