Evvelki gün, Silivri'deki davayı izlemeye gittim. Ara verildiğinde, bazı sanıklarla konuşma imkânı buldum. Zaten, bir süredir, iki meslektaşımı, Tuncay Özkan ve Mustafa Balbay'ı görmeyi arzu ediyordum. Twitter'da, Özkan'ın Yeni Türkiye Partisi'ne üye bir kişi, (Ampulpatlatan) bana, "Silivri'ye gelir misiniz?" teklifini yaptı; randevulaştık. İyi ki Ampulpatlatan beni teşvik etmiş. Ziyaret çok verimli geçti.
***
Yargılama özgür bir ortamda sürüyor. Her isteyene söz veriliyor. Savcı, en ince detayına kadar iddiaları, çapraz sorgu sistemiyle deşiyor. Hatta soruların bazen tuhaf kaçtığı bile oluyor. Buna mukabil, sanıkların pek çoğu, haksız yere suçlandığını, ofislerine ya da evlerine kendilerine ait olmayan DVD'lerin başkaları tarafından konulduğunu düşünüyor. Kimi de,
"Piyango bana çarptı; tanımadığım insanlarla bir arada cezaevine konuldum" diyor.
Bir örnek vermek gerekirse,
Muzaffer Öztürk; kendisi emlâkçı. Deposunda Arif Doğan'a ait eşyaları muhafaza etmiş. Arif Doğan'ı da bu vesileyle zaten tanımış. Depoda Doğan'ın iki silâhı çıkınca, tutuklanmış; 28 aydır tutuklu yargılanıyor.
Bir başka sanık
Durmuş Ali Özoğlu'nun eşi, elime kocasıyla ilgili bilgi tutuşturdu. Hakkındaki suçlama,
"20 bin silâh" bulundurmak. Bundan dolayı, 1 Temmuz 2008'den beri tutukluymuş. Özoğlu ile Yusuf Erikel arasında geçen bir konuşma kaydından çıkarılıyor 20 bin silâh iddiası. Bu konuşmada,
"20 bin" kelimesi geçiyor ama tape edilen metni okuyunca, araba almakla ilgili bir paradan söz edildiği izlenimi doğuyor. Bilirkişiye yaptırılan bant çözümünde,
"20 bin silâh" denilmiyor, sadece
"20 bin" ibaresi var.
Mustafa Balbay ile de konuştum. Şunları söyledi:
"Bu davada birbiriyle hiç ilişkisi olmayan kişiler arasında bile, irtibat kuruyorlar. Tesadüf aynı mekânda bulunmuşsun, ya da büyük bir grup içinde birlikte fotoğrafın çıkmış. Hemen ilişkilendiriyorlar. Ama aynı dönemde kuvvet komutanlığı yapan Özden Örnek ve Aytaç Yalman ile Jandarma Genel Komutanı Şener Eruygur arasında bir bağlantı bulunamadı. Onların dosyaları, Ergenekon ile ilişkili görülmediği için Ankara'ya gönderildi."
Tuncay Özkan da, kendisiyle ilgili bilgiler verdi:
"Beni de, CHP'yi ele geçirme teşebbüsünde bulunmakla suçladılar. Sonra da, parti kurdum; siyaset yaptım diye... Sendikacı Mustafa Özbek, gazeteci Mustafa Balbay'ı arıyor. 'Bu dönemde siyaset yapmak önemli'
diyor. O konuşmada benim adım geçmemiş olmasına rağmen, iddianamede 'İki Mustafa konuştu ve Tuncay Özkan'a parti kurma talimatı verildi'
cümlesi yer alıyor."
Yemek arasında,
Hurşit Tolon'un avukatıyla da görüştüm. Hurşit Tolon'un suçlanmasına mesnet teşkil eden iddialar, oğlunun evindeki bir CD içinden çıkmış. Bu CD'de, Batı Çalışma Grubu belgeleri, Melih Gökçek ile ilgili bir konuşma, bir de meşhur Ergenekon belgesi yer alıyormuş. Avukatı, aramanın hukuk dışı olduğunu ileri sürüyor. Çünkü avukat nezaretinde yapılmamış. Tolon'un oğlu evde yokken, çilingirle kapı açılıp, içeri girilmiş. Oysa Hurşit Tolon'un evi 500 metre uzaktaymış ve ona haber verilse, avukatını oraya gönderebilirmiş. Zaten, söz konusu belgelerin de, suç ile uzaktan yakından bir ilgisi bulunmuyormuş.
***
Bunlar, o kısa sürede ve bir çırpıda duyduklarım. Her bir sanık, bana durumunu anlatmak derdine düşmüştü. Gerçekten etkilendim. O çaresizlik içinde, bende çare arıyor gibiydiler. Davanın içeriğine girecek değilim. Yalnız şunu bir kere daha ifade edeyim:
Neden tutuksuz yargılama yapılmıyor? Karışık bir dava; sonunda birçok kişi için mahkûmiyet kararı da çıkmayabilir. Zaten itirazlar tutuklanmaya. Suçlananlar, şimdiden cezalarını çekiyor. Ya beraat ederlerse ne olacak?