Başörtüsü konusu gene gündeme oturdu. Bu sorunun çözümüne karşı olanlar, iki tez ileri sürüyor:
1) Sorun, yeni atanan rektörlerle, zaten fiilen çözüldü. Yeniden ele almaya gerek yok.
2) Bu hususta Anayasa Mahkemesi'nin ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin kararları mevcut.
Oysa, fiilen çözülmesi yeterli değil. Çünkü 28 Şubat'a kadar, gene üniversitelerde hiçbir sorun yaşanmıyordu. Defakto bir çözüme ulaşılmıştı. Ama İstanbul Üniversitesi rektörü Kemal Alemdaroğlu, Anayasa Mahkemesi kararlarını hatırlatan ve yasağın uygulanmasını isteyen bir yönetmelik yayınlayınca, fiilli durum tersine döndü.
Yukarıda serdettiğim iki tez de haklı değil: 1) Yasal, hatta anayasal bir teminat gerekiyor. 2) Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararı, üniversitelerde başörtüsünün laikliğe aykırı olduğunu belirtmedi. Böyle bir yasağın Sözleşme'ye aykırı olmadığı hususunun altını çizdi. Bunlar farklı şeyler. Anayasa Mahkemesi ise, Yüksek Öğretim Kanunu'nun ek 17'nci maddesini iptal etmemekle birlikte, bu maddede öngörülen giyim kuşam serbestliğinin, laikliğe aykırı olan tesettürü (başörtüsünü) ihtiva etmediğini açıkladı. Dolayısıyla, kanunun ek 17'nci maddesindeki hüküm geçerliliğini koruyor. O düzenlemeye göre, "kanunlarda yasak olmayan her türlü kılık kıyafet üniversitelerde serbest." Anayasa Mahkemesi, bugüne kadar "yorum" ile yasağı sürdürdü.
Bakalım bu kargaşanın altından siyasi partiler nasıl kalkacak?