Önder Sav olmasaydı, Kemal Kılıçdaroğlu adaylığını açıklamaya cesaret edemezdi. Zaten, il başkanları ya da milletvekilleri de, "Deniz Baykal geri gelir" endişesini muhafaza ettiklerinden dolayı, açık vermeyecekler, Baykal için ağlamayı ve açlık grevi yapmayı sürdüreceklerdi.
Öyleyse Önder Sav ihanet mi etti? Bir Çerkez, diğer Çerkez'in kuyusunu mu kazdı? Siyasi partiler açısından, demokrasi kurallarının düzgün işlemediği bir ülkede bulunduğumuz için, Sav'ın Baykal'ı arkadan hançerlediğini düşünebiliriz. Çünkü, bizim düzenimizde, siyasi parti kademelerinde görev alanlar, sırtını milletten ziyade, lidere dayıyor. Seçmenleri, vatandaşlar değil, genel başkanları. Listeler, onun inisiyatifiyle tanzim ediliyor. Demokrasinin siyasi partiler bünyesinde de var olduğu bir ülkede, o partinin sahibi, halktır. Genel başkanlar, "partililer beni çağırsın da geri geleyim" diye istifa etmez. Çünkü "kolayca vazgeçilebilir" olduklarını bilirler. Üstelik partiyi emanet ettiği kişiler, kendisini çağırmayıp, bir aday çıkarınca, "Bu bir komplodur; beni arkadan vuruyorlar" demez. Ayrıca, unutmayalım ki Baykal, sözde bu işi il başkanlarına ve parti yetkililerine bırakmış, uzlaşma içinde bir aday çıkarılmasını talep etmişti. Zaten Kılıçdaroğlu'nu destekleyenler, Baykal'ın araladığı o kapıdan giriyor: "Baykal'ı seviyoruz; onun istifa kararına saygılıyız; örgütün birlik beraberlik içinde bir isim belirlemesini, o kişiye sahip çıkacağını söylüyordu. Biz de, büyük bir ekseriyetle Kılıçdaroğlu'nun arkasındayız."
Dün, gözyaşı döküp, açlık grevi yapanların, birdenbire Kılıçdaroğlu'nun saflarına geçmesini neye bağlıyorsunuz? Ben, parti içi demokrasinin bulunmamasıyla izah ediyorum. Önemli bir çoğunluk, buna milletvekilleri de dahil, kendilerini baskı altında hissediyor, "Baykalcı" görünme mecburiyetini duyuyorlardı. Bir nevi düdüklü tencere içindeydiler. Önder Sav kapağı açınca baskı kalktı. Herkes, gerçek kimliğine kavuştu. Örgüt ve milletvekilleri Baykal'dan vazgeçmeye dünden hazırdı. Ama tüzük öyle düzenlenmişti ki, genel başkana rakip çıkması mümkün değildi.
Keşke, Kılıçdaroğlu seçildiği takdirde, CHP tüzüğünü daha demokratik bir şekle dönüştürse. Yapar mı? Belki, ilk anda böyle bir adım atmayı düşünebilir. Ama daha sonra, koltuğuna yerleştikçe, "tek adamlık" ağır basıyor. Hiçbir lider, önseçime yanaşmadığı gibi, genel başkanlığını tehlikeye atacak rekabeti de, tüzük oyunlarıyla bertaraf etmeye çalışıyor.