Kemal Kılıçdaroğlu, aday olduğunu açıkladı. İnisiyatif alarak, "icazetli" konumdan da kurtulmuş oldu.
"İki defa 'aday değilim' açıklamasını yaptıktan sonra niçin fikir değiştirdi?" sorusuna karşı yapılan değerlendirmeleri özetlemek gerekirse:
1) Tayyip Erdoğan'ın kaset olayını siyasete taşıması ve seçim meydanlarında bu meselenin yoğun bir şekilde tartışılması ihtimalinin doğması.
2) Baykal, komplodan dolayı değil, kasetin içeriği yüzünden istifa etti. Ama hâlâ o görüntülere bir açıklama getirmedi. Aksine, Nesrin Baytok, Baykal'la görüştüğünü ve ondan destek aldığını bile söyleyebiliyor. Halkımızın değerleriyle çatışan bir ilişki, Baykal'da ısrar edilirse, CHP'ye de bulaşabilir; hafif meşrep bir ahlâk anlayışının bu partide benimsendiği izlenimini doğurabilir.
3) Genel Sekreter Önder Sav, Kılıçdaroğlu'nun adaylığını destekliyor. Kılıçdaroğlu'nun Ankara İl Başkanı'yla birlikte basın toplantısına gelmesi, bunun ilk işaretiydi. Zaten Önder Sav'ın, Baykal'ın partiyi dışarıdan idare etmesine karşı çıktığı ve ona "Aday olmayacaksanız, açıkça ve kesin bir dille ifade edin" dediği gazetelere yansımıştı.
Siyaset boşluk kabul etmez. Bakalım Baykal, Kılıçdaroğlu'nun karşısına bir başka aday mı çıkarır, yoksa kendisinin il başkanları tarafından aday ilân edilmesini, arka plandan destekler mi? Veya kaderine razı mı olur?
Demirel örneğini hatırlıyorum: Çankaya'ya çıkınca, DYP'yi de tanzim etmek istemiş ve İsmet Sezgin'i işaret etmişti. Tansu Çiller, icazete gerek kalmadan adaylığını koydu ve seçildi. Çünkü, DYP'li delegeler, halktan en fazla oyu Çiller ile alacaklarını düşünüyorlardı.
Özellikle siyasette, "Kral öldü yaşasın kral" ilkesi geçerlidir.