Asker, bugün, "laiklik elden gidiyor" gerekçesiyle siyasete müdahale ediyor. Böylece, "cumhuriyeti koruma kollama" temelinde kendisini haklı çıkarabiliyor. Oysa her zaman müdahalenin temelinde laiklik endişesi olmadı. Sözgelimi, Cevdet Sunay'ın cumhurbaşkanlığı sona erince, askerler, Genelkurmay Başkanı Faruk Gürler'i Çankaya'ya oturtmak istemişlerdi. Madem Genelkurmay Başkanı Cevdet Sunay, cumhurbaşkanı seçilmişti, öyleyse bu adet sürdürülmeliydi. Cumhurbaşkanı seçimlerinin yapıldığı gün, komutanların Meclis localarını baştan aşağı doldurduğunu herkes hatırlamakta.
Biraz daha gerilere gidersek, komuta heyetinin "yasaklı Demokrat Partililere af çıkmasın" diye uğraştığını da görürüz. 1961 Anayasası'nın 68. maddesinde, "Yüz kızartıcı suçlardan biriyle kesin olarak hüküm giymiş olanlar AFFA UĞRAMIŞ OLSALAR DAHİ milletvekili seçilemezler" deniliyordu. Demokrat Parti milletvekillerinin siyasete dönebilmeleri için, bu maddenin değişmesi gerekiyordu. Adalet Partisi'nin anayasayı değiştirecek çoğunluğu yoktu. Bu yüzden de, Süleyman Demirel'in, seçim meydanlarında seslendirdiği vaatlerin gerçekleşmesi mümkün olamıyordu. Celâl Bayar, İsmet Paşa'yla görüştü ve anayasa değişikliği için CHP'nin desteğini aldı. Anayasa değişikliği, bu destek sayesinde, Meclis'ten geçti; sıra Senato'daydı. İş ciddiye binmişti. İsmet Paşa'yı vazgeçirmeye çalıştılar; Paşa direndi. Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay'a mektup gönderdi: "Siyasal affın sahibi olan Adalet Partisi'ne, kanunun geçmemesi için hiçbir söz söylenmezken, muhalefetten bunu istemenin anlamını kavrayamadığını" ifade etti. Siyasi kulisler kaynıyordu. Ordunun radyo tebliğinin bile hazır olduğu söyleniyordu. Kuvvet komutanları toplanıyor, karargâhtan homurtular yükseliyordu. Cumhurbaşkanı Sunay, Süleyman Demirel'i Köşk'e çağırdı ve ona askerlerin rahatsızlığını aktardı. Demirel, af teklifinin Senato'da görüşülmeden Komisyon'a iade ettirilmesi çaresini benimsedi. İşte arkadaşlarını ikna etmek için Meclis grubunda yaptığı konuşmadan bazı bölümler: "14 Mayıs akşamından itibaren birtakım huzursuzluklar bize intikal etmiştir. Genelkurmay Başkanı, 15 Mayıs sabahı, Savunma Bakanı'nın aracılığıyla bu huzursuzluğu bize ulaştırmıştır... Türk Silâhlı Kuvvetleri'nin sıkıntısını kulak arkası mı edeceğiz? Bir ihtilâlin bıraktığı pürüzlerin 8 yılda ortadan kalktığı nerede görülmüştür? Bir müessese olarak ordunun sesini duymak vazifemizdir. Bugün ordumuzun yeri, 1961 Anayasası'ndan önceki yerinden farklıdır. Cumhuriyeti korumak ve kollamak görevi de orduya verilmiştir. Ordu, korumak ve kollamak görevinde kimden inisiyatif alır? Bunu münakaşa etmek istemem. İç Hizmet talimatının 34. maddesiyle ordu, adeta, bir siyasi görev yüklenmiştir. Bunları görmezden gelemeyiz."
Bu konuşmadan sonra, siyasi af teklifi Komisyon'a geri çekildi.
***
Siyasetçilerin tavizleri, zaman içinde vesayet rejimini güçlendirdi. Her konuda, TSK, son sözü söylemeye alıştı. Zaten, o tarihte, yapacak bir şey de yoktu. Cumhurbaşkanı Sunay, Demirel'in talebi üzerine, Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç'ı emekliye sevk eder miydi? Bugün, hukuk dışı bir teşebbüsü gerçekleştirdiklerinde, hem görevden alınmaları daha kolay, hem artık elimizde bir yasamız var.