Siyasi gerginliğe bir de yaz aylarının dayanılmaz sıcaklığı eklenince, günler iyice katlanılmaz bir hal aldı. Tabii Bodrum'da olsam, bunları söylemem. Ama İstanbul, dört tarafı denizle çevrili olmasına rağmen, denize girilemeyen bir kent. Girenler, bazı hastalıkları kapmayı peşinen göze alıyor. Rutubetli sıcağı canımdan bezdiriyor; bu yüzden, İstanbul'un sadece gecelerini seviyorum.
Geçenlerde Ali Poyrazoğlu ile konuşuyordum. "Başka gündem maddelerini ele alınız" dedi. Devamlı kendini yenileyen, yeniledikçe de tiyatrosu dolup taşan bir sanatçı olduğuna göre, onu örnek almakta fayda var. Bana tavsiyelerde bulundu: "Gir internete bak. Çocuklara kötü muamele ve taciz, ne kadar geniş boyutlara ulaşmış gözlerinle görürsün."
Sevgili Poyrazoğlu, oldu mu ya... Biz, üç beş siyasi olayın peşine takılıp, yuvarlanıp giderken, "Gerçek gündeme bak" diye beni uyarıyorsun... Izdırap çeken genci, kadını, insanı işaret ediyorsun. Hakikaten öyle. Zirvedekiler birbiriyle vuruşuyor; bizler onlara eşlik edip, sürekli ahkâm kesiyoruz. Ama insanımız çile çekiyor. Kimsesiz yaşlılarımız kim bilir ne halde? 400-500 lirayı denk getirip, ayakta kalmaya çalışanlar... Biraz daha imkân sahibi olsa dahi, gene de bu pahalılıkta yetersiz kalanlar; çaresizlikleri aşıp, çocuklarına iyi bir eğitim vermeye çabalayanlar...
Evet, derin derin düşündüm. Enerjimizi, birbirimizi yemek için sarf etmek yerine, el ele aynı istikamete koşmaya çalışsak ya...