"İşin püf noktasını biliyor musun?" derler. Yani incelik gerektiren en nazik kısmını... Ahmet Oskay'dan bununla ilgili bir hikâye elime ulaştı. Gerçek olup olmadığını bilmiyorum ama doğrusu, cuk oturmuş.
Çırak, işi biraz öğrendikten sonra çanak çömlek imal eden ustasından ayrılıp, kendi başına bir dükkân açmak ister. Usta, "Haklısın benden ayrılmaya ama sen daha işin püf noktasını bilmiyorsun ki" der. Gel zaman, git zaman, artık kalfa, hatta usta oldum diye düşünmeye başlar çırak. "Kendi işimde çalışayım." Bir dükkân açar ama güzel güzel yaptığı testiler, küpler, sürahiler onca titizliğine rağmen yer yer çatlar. Son çare, gider ustasına danışır. Usta, "Bu sanatın bir püf noktası vardır demedim mi sana" diye ona sitem eder.
- Haydi geç bakalım tezgâhın başına da bir testi çıkar. Ben de sana püf noktasını göstereyim.
Eski çırak, ayağıyla merdaneyi döndürüp, çamura şekil vermeye başladığında, usta imalat aşamasındaki çanağa arada sırada püf diye üfleyerek, zamanla testiyi çatlatacak olan hava kabarcıklarını patlatır. Böylece, çırak da bu sanatın püf noktasını öğrenmiş olur.
Mesleğinde ilerlemek isteyenlerin kulağına bu hikâye küpe olsun. Tecrübenin önemini göz ardı etmesinler.