Son dalgada, Başkent Üniversitesi'nin kurucu rektörü Prof. Mehmet Haberal da, gözaltına alındı. Bu durum, elbette suçlu olduğunun kanıtı değil. Ama aklımıza, bu vesileyle bir başka olay takıldı. Ecevit'in başbakanlığının son dönemlerinde, karışık işler dönmüştü. Ecevit'in, tedavi için gittiği Başkent Hastanesi'nde, giderek elden ayaktan düştüğü gözlemlenmiş ve 11'inci günün sonunda, karı koca Ecevit'ler adeta kaçar gibi hastaneden ayrılmışlardı.
Hatırlayalım: Ecevit, kaburgası kırıldığı gerekçesiyle 17 Mayıs 2002'de Başkent Hastanesi'ne yatırılmıştı. 27 Mayıs'ta hastaneden çıkarken bitkin bir haldeydi. Eve döndükten sonra, gitgide iyileşmesi herkesin dikkatini çekmişti. Ecevit'in tedavisini, başka bir doktora güven duyulmadığı için, DSP milletvekili Dr. Mücahit Pehlivan üstlendi. Daha dikkat çekici bir olay: Bülent Ecevit, Prof. Mehmet Haberal'ın hastalığı takip amacıyla verdiği randevuya gitmeyerek, onunla ilişkilerini tamamen koparttı. Dönemin DSP Grup Başkanvekili Emrehan Halıcı, "11 Temmuz randevusuna gitseydi, kendisine iş göremez raporu verilecek ve başbakanlıktan düşürülecekti" dedi.
***
DSP'nin Ecevit'ten kurtarılması planlarında, askerler de yer aldı. Olayı İsmet Berkan'dan okuyalım:
"2001'in sonbaharı... Bir grup emekli asker, hem de daha o 30 Ağustos'ta emekliye ayrılmış olan üst düzey asker, önce İstanbul iş dünyası ile temasa geçiyor. Önerdikleri şey şu: 'Bülent Ecevit yaşını ve sağlığını gerekçe gösterip çekilsin, yerini de yardımcısı Hüsamettin Özkan'a bıraksın.' İş dünyasının temsilcileri bu öneriyi Bülent Ecevit'e değil, Hüsamettin Özkan'a iletiyorlar. Özkan, 'Ben bu öneriyi duymamış olayım' diyor, olayın üstü kapatılıyor. Emekli komutanlar bunun üzerine Hüsamettin Özkan'la doğrudan temas kuruyorlar. Bodrum'daki orduevinde gerçekleşen görüşmede halen görevde olan bazı yüksek rütbeli askerler de bulunuyor ve teklif tekrar ediliyor. Özkan yine, 'Ben bunu duymamış olayım, ben böyle bir şeyi Sayın Ecevit'e söyleyemem, o önermedikçe kabul de edemem' diyor. Bunun üzerine askerler, Çankaya Köşkü'nde yapılan bir resepsiyon sırasında Radikal Ankara Temsilcisi Murat Yetkin'e bu temaslarını ayrıntılı biçimde anlatıyorlar..."
Hüsamettin Özkan, o tarihte bir adım atmadı. 2002 Mayıs ayından itibaren, Ecevit'in hastalığına dair haberler ve yorumlar yoğunluk kazandı; eller Hüsamettin Özkan'ı işaret etmeye başladı. Emin Çölaşan'ın 2 Temmuz 2002'de Hürriyet'te yazdığı makale adeta eylemi başlatan işaret fişeği gibiydi. Çölaşan, Ecevit'in, Başbakanlık yapamayacak durumda olduğunu, evinde iyi beslenemediğini, hatta yıkanmadığını, derisindeki lekelerin ve kabarmaların bakımsızlıktan kaynaklandığını yazmıştı. Birkaç gün sonra (8 Temmuz 2002) Hüsamettin Özkan DSP'den istifa etti; 61 milletvekili de yanında yer aldı. İsmail Cem ile birlikte Yeni Türkiye Partisi'ni kurdular.
***
Bütün bunlara, bir üçüncü unsur daha ilâve etmek lâzım. Başkent Üniversitesi'nin yan tesisi olan Patalya Oteli, Ergenekoncuların sürekli toplandığı ve görüş alışverişinde bulunduğu bir mekân haline gelmişti.
........
Türkiye'de, askere, "Daha ne duruyorsunuz, harekete geçsenize" demek adettendir. O bakımdan, darbe sempatizanlığı yapanlar, bunun suç olduğunun bile belki de farkında değildiler.
Böyle karışık ve dal budak salmış bir olayda, her iddiayı ispat etmek imkânı zaten yok. Ama hiç değilse, herkes, darbe sempatizanlığının suç olduğunu bundan böyle daha iyi anlayacaktır.
***
Haberal, iyi bir siyasetçi, başarılı bir doktor. Bununla beraber, Ecevit'in apar topar Başkent Hastanesi'nden kaçmasından beri, ismi etrafında çeşitli spekülasyonlar dolaşıyordu.