Tayyip Erdoğan, dinlenmek için Hatay'a gitti. Oradan verdiği bir beyanatta, "kırmızı sahiller" sözünün yanlışlığının altını çizdi. "Ne demekti sahillerin kırmızıya boyanması? Antalya'ya gidebilirdi; gidecekti de."
Keşke bu defa da, eskiden olduğu gibi, ya Balıkesir'e bağlı Ekincik adasında, ya da Antalya'da -belediye başkanlıklarını kaybettiğini gözardı ederek- gene tatil yapsaydı. Neden Hatay'ı tercih etti? Bu seçimi ile, "Başbakan küstü" spekülasyonlarına adeta davetiye çıkardı. Oysa Antalya'ya gidip, sağına, seçimin galibi CHP'li Mustafa Akaydın'ı, soluna AK Partili Menderes Türel'i alsaydı. Bu beklenmedik ve sıra dışı davranışıyla o kadar puan toplardı ki!
2007'de, cumhurbaşkanı seçimi dolayısıyla ülkede gerginlik doğmuştu. 2007 genel seçimlerinde, AK Parti, her yerde oyunu arttırırken, Trakya ve sahillerde, oy kaybetti. Aydın'da, Muğla'da, Edirne'de, Kırklareli'nde, Tekirdağ'da geriledi. Süreç, 29 Mart'ta da devam etti. Ve bazı vilayetlerde, Antalya veyahut İzmir'de, CHP, tahmin edilenin çok üzerinde bir ilerleme kaydetti. Meselâ, İzmir'de, CHP'nin oyu 2007'ye göre 13 puan arttı.
Bence Tayyip Erdoğan, kamuoyunun bir bölümünü niçin hâlâ ikna edemediklerini düşünmeli. Kabine değişikliğinden ziyade, acaba genel bir tavır değişikliği gerekmiyor mu? Daha kucaklayıcı, daha anlayışlı, sevecen bir üslûp... Bana göre sahillerdeki kırılmanın ana sebebi, Erdoğan'ın çizdiği o otoriter lider görüntüsüydü. Korkuyu ve endişeyi, "Oyu daha da artarsa, iş çığırından çıkabilir" söylemi besledi.
İnsanlar, hayat tarzını korumak yerine, "iyi hizmet almayı" düşünmeye başladığı zaman, kırmızı sahiller gene AK Parti'nin sarısına boyanabilir. Ve Erdoğan rahatça tatilini Antalya'da ya da İzmir'de geçirebilir.